Bülent Tarcan 106 yaşında

19 Ağustos 2020 Çarşamba

Radyoevindeki söyleşimiz bitmişti. Notlarımı toplayıp kayıt bantlarını çantama koyarken birden bileğimden tutup beni durdurdu, “Bir şey daha eklemenizi istiyorum” dedi. “Hekimliğin, beyin cerrahisi gibi uzun ve meşakkatli bir dalına kırk beş yılımı verdiğimden, müzikte ancak bu kadarını yapabilmişim. Ama beni, ‘bir senfoni bestecisiydi’ diye anarsanız çok memnun olurum.”

1981 yılıydı. “Çağdaş Bestecilerimiz” adlı radyo programı için besteci Prof.Dr. Bülent Tarcan’la söyleşi yapıyorduk. Karşımda hem bir besteci hem de bir tıp profesörü vardı. Türkiye’nin ilk Nöroşirürji (Beyin ve Sinir Cerrahisi) ihtisas kürsüsünü kuran kişi. 

23 Ağustos 1914’te İstanbul’da doğmuştu. Çocukluğu, askeri hekim olan babasıyla Şam, Çorlu, Urfa, Ankara, İzmir gibi yerlerde geçmişti. İstiklal Savaşı’nı adım adım solumuş, Atatürk’e hayrandı ve ulusal duyguları son derece güçlüydü. 1920’li yıllarda Urfa’da, rastlantıyla dinlediği taş plaklarla klasik müziğe merak sarmış, kendi başına nota yazısını çözüp keman çalmayı öğrenmişti. Ancak ailesi müzik eğilimine karşı çıkmıştı: “Koskoca askeri hekim Ali Rıza Bey’in oğlu, müziği meslek edinemez. Sen elle tutulur bir meslek seçmelisin. Örneğin baba mesleğin hekimlik gibi!

Böylece Bülent Tarcan, 1932’de İstanbul’da Tıbbiye’yi bitirir. Ardından asistanlık ve tam üç kez yaptığı askerlik dönemi gelir. İkinci Dünya Savaşı bunalımları, gençlik cesareti bir evlilik, mutsuzluklar, geçimsizlikler, arada kalan bir kız çocuğu, hiç yakasını bırakmayan maddi sorunlar sıralanır! 

Cerrahlığın en ağır ve yaşamsal riski yüksek olan beyin cerrahisi dalını seçmiştir. Bu arada insan ilişkileri de sıradan değildir: Hep güzele, kültüre, özenli insanlara meraklıdır. Bir yanda hekimlik, öte yanda orkestrada kemancılık ve bestecilik yürürken, bunların uzantısı olan müzik yazarlığı, radyo programcılığı ve iki meslek dalını birleştirdiği konferanslarıyla, dolu dolu bir yaşam geçirir. 

1983’te emekli olduğunda üç orkestra süiti, Deli Dumrul, Hançerli Hanım gibi bale yapıtları; kızı piyanist Hülya Tarcan için yazdığı piyano konçertosu, Ayla Erduran için yazdığı keman konçertosu, piyano parçaları ve şarkıları vardı. Asıl anılmak istediği, adıyla özdeşleşmesini beklediği büyük çaplı yapıtları, geniş korolu, solistli ve büyük orkestrayı kapsayan senfonik şiirleri, bundan sonra gelecekti: Sakarya, Ölümsüz Mimar ve Mevlana’dan Esinler Senfonisi. Bu yapıtlar ya hiç, ya bir kez ya da çok ender çalındı. Şimdi onların raslantıyla yapılmış kayıtlarını dinledikçe, büyük bir kültür birikimini izliyoruz. 16 Şubat 1991 günü öldüğünde, onu ünlü bir beyin cerrahı olarak daha çok tanıyanı vardı. Ama Bülent Tarcan, o kürsüyü kurduğu gibi Türk Beşleri’yle sonraki kuşaklar arasındaki köprüyü de kuranlardan biri oldu. Ancak ona ne sanat profesörlüğü verildi ne de devlet sanatçısı unvanı!

Radyoya geldiği gün, iki beyin operasyonu yapmış ve saatlerce ameliyathanede kalmış, ama ne yazık ki her iki operasyon da kötü sonuçlanmıştı. Benden hemen iki sigara bulmamı istedi. Oysa sigara içmesi yasaktı.

“Bugün iki sigara içmeden ağzımdan tek kelime alamazsın” dedi.

Onun Üçüncü Süit’inden, “Bolu Dağı’nın Atlıları” bölümünün girişi, bir zamanlar uzun süre TRT Haberler kuşağının sinyal müziği olmuş, kulaklarımıza yerleşmişti. Son zamanlarda en çok yakındığı şey yapıtlarının hemen hiç çalınmamasıydı. Orkestra şeflerimiz biliyordur herhalde: Tüm partisyonları Borusan Kültür Sanat Merkezi’nde duruyor. Ben 2006 yılında “Bir Hekimin Senfonik Öyküsü” adlı iki CD ekli kitabımı yazdığımda el yazması anılarından yararlanmıştım. Ekli CD’lerde onunla yaptığım bir söyleşi, keman ve piyano konçertosundan, Üçüncü Orkestra Süiti’nden ve Sakarya adlı senfonik kantatından örnekler yer aldı. 

Tarcan’ın ölümünden sonra Gayrettepe’deki evinin bulunduğu sokağa Prof.Dr. Bülent Tarcan adı verildi. Önemli bir besteci olduğunu sadece müzikçiler bilse bile, bu sokağa adı verilmiş bir profesör olarak, bilim adamı yönüyle belleklerde yaşıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları