Anlatısız toplum
Feridun Andaç
Son Köşe Yazıları

Anlatısız toplum

19.11.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“ ...anlatı, zamansal bir süreklilik, yeni bir hikâye ortaya koyar” diyordu 

Byung-Chul Han. 

Hikâyeleri olan bir toplum olsak da yazılıp edilen anlatılara baktığımızda bir eksiklik, kısırlık, yavanlık gözleriz. 

Kitabın bir meta olarak dolaşımda olması, yazarın da bunun bir parçasına dönüşmesi; anlatıyı anlamsızlaştırdığı gibi tüketimdeki nesnenin bir zaman sonra silinip yok olabileceği gerçeğini de beraberinde getiriyor. Bu da kolaycı üretimi, sıradan anlatımı tetikliyor. 

Şu günlerde yeni romanıyla boy gösteren bir yazarın, bir nevi “kitap pazarlamacısı” gibi gülücükler dağıtarak ürününü satma arenasında gezinmesi artık şaşırtıcı gelmiyor hiç kimseye! 

Görünen o ki iyi bir “performans”la “meta-kitap” satmada, yazılan “hikâye” bir araç. Yani “anlatı” bir tür pazarlama metası. 

Eleştirisiz bir edebiyat ortamında kimse yazılanın/anlatılanın ne olduğuna ve nasıl yazıldığına bakmadığı için; “Ben yazdım oldu, çok da satıyorum!” mantığıyla düz ve sıradan okura pazarlamacılık yapılıyor. Ama ortaya konulanın asla “iyi edebiyat” olmadığı gerçeğini ne yazık ki kimse söylemeye cesaret edemiyor! Hatta söylemeye gerek duymuyor da diyebiliriz. 

Haklı olarak Byung-Chul Han şunu söylüyordu: 

“Hikâye anlatmak düşüşte; çünkü iletişim, enformasyon alışverişi şeklinde gelişiyor.”* 

Hiçbir zaman anlatı toplumu ol(a) madığımız için; yakın okuma, soru sorma, eleştirel yaklaşımlardan da uzağız. 

Kolaycılık, her alanda olduğu gibi bu alanda da geçerli. Dinlediği müzikten, izlediği filme, yeme içme biçimine kadar kendini sunana bırakan bir güruh. Yani “enformasyon” iyi çalışıyorsa, satış iyi! 

Sonrasında da kolluklarınızı takıp yazamadığınız “roman”ı pazarlamaya soyunuyorsunuz. 

Tam bir gösteri, şaklabanlık! 

Gazete okurluğunun günümüzde neredeyse tarihe karıştığı bir ortamda; “iyi zamanları/kötü zamanları” bir gazete haberi gibi yazarak rağbet görmek gene dijitalizmin eseri. 

Kitaptan, içeriğinin ne olduğundan önce; imajının gelip kapınıza dayanması sizi alıcı kılıyor. 

Bugün okur, haberin ne olduğuna değil; hızına, gücüne, etkisine ve sürekliliğine bakıyor. Onu, kendisini oyalayan bir macera gibi görüyor. “Narin olayı” bunun en somut göstergesidir. Oysa bu, “iyi anlatıcı” için başlı başına toplumu uyaracak nitelikte bir konu. Üstelik cesurca, vicdanlı biçimde yazılabilecek bir nitelikte. 

Geçmişteki dört kardeş intiharı da öyleydi, Mazıdağı’ndaki gece katliamı da. 

Bu hikâyeler hep iyi anlatıcılarını bekliyor. 

Kendince yaratılan bir “imaj-kahraman” safsatasına sığınıp, anlatı tacirliği yaparak roman yazılamıyor. Bunun adı olsa olsa okur avcılığıdır. 

TOPLUMU HİKAYESİZLEŞTİRMEK

Sosyal medya, dijitalizm, enformasyon her bir şeyi hazırlayıp paketleyerek önünüze getiriyor. Siz de hiç zahmet etmeden izleyen/tüketen durumundasınız. Ne bir eleştirel bakış ne de bir yorum. 

Kabulleniş, elden ele dağılım var yalnızca. Beğeni “emoji”leri, sıklıkla basılan gönderim tuşları... 

Gösteri toplumunun ölçütleri ise sayılar: İzleyen, alan, taşıyan ne kadar! Burada her şey açıklanarak sunulur, sizin anlatabileceğiniz bir şeyiniz kalmaz! 

YAŞAR KEMAL’İ OKUMAYAN TOPLUM

Geçenlerde Kadirli’de, sanırım tarihinde ilk kez, bu coğrafyada doğmuş, oraları anlatmış bir yazar anıldı. Kadirli Belediyesi “1. Yaşar Kemal Kadirli Buluşmaları”nı gerçekleştirmişti. Toplantı öncesi kasabanın çarşısında bir kitabevi aramıştım ancak karşıma yalnızca bir kırtasiye dükkânı çıkmıştı. Acaba bir Yaşar Kemal kitabı var mı diye sorduğumda da dükkânın sahibi utana sıkala, “Hayır” yanıtını vermiş, şunu da eklemişti: “Kimse bir şey okumuyor.” “Kitap” diye bana gösterdikleri ise yarı korsan, yarı “wattpad” kitaplardı. 

Yıllar önce İlhan Selçuk’un bir yazısındaki değinisini hatırlıyorum. Sabahattin Kudret Aksal’ın yitimi üzerine yazmış, aşağı yukarı şunu demişti Selçuk: “Toplumumuz ne zaman Aksal’ın şiirini okuyacak düzeye gelir, işte o zaman ‘çağdaşlaşma’dan, modern edebiyattan söz edebiliriz.” 

Ben buna Yaşar Kemal’i, Melih Cevdet Anday’ı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı da eklemek isterim sevgili okurum. 

(*) Byung-Chul Han, Anlatının Krizi; Çev.: Murat Erşen, 2024, Ketebe Yay., s. 81

Yazarın Son Yazıları

Türkiye’nin Doğu sorunu: Bu bir ‘Kürt reformu’ mu?

Yıllardır “sorun” olarak, temcit pilavı gibi ısıtılıp duran Kürt realitesi palyatif öneriler, siyasi manevralarla bugüne kadar taşındı.

Devamını Oku
05.12.2025
Kendi sesini bulmak

- Bu yazıyı bekleyen okuryazara

Devamını Oku
21.11.2025
Farkında olmak da erdemdir!

Bir çıyanı kınayamam.

Devamını Oku
07.11.2025
‘Labirent’ neyi anlatır?

Amin Maalouf, bir dünya romancısı.

Devamını Oku
24.10.2025
Suçlar, suçlular, müritler

Baştan başlayalım dilerseniz.

Devamını Oku
10.10.2025
Yazı yordamı

Her şey bir şeydir, belki de!

Devamını Oku
26.09.2025
Karanlığınız kadarsınız!

Borges, kendi körlüğünden söz ederken şunu diyordu...

Devamını Oku
12.09.2025
‘Ah, bu sessizliği anlat!’

'Nefes almak isteyen okur için...'

Devamını Oku
29.08.2025
Çürümenin göstergeleri

Türkiye’nin bugünkü gerçeği birçok açıdan irdelenmeye değer.

Devamını Oku
15.08.2025
Türkiye’den çürüme manzaraları: (1) Sayın dolandırıcı!

Size hanımefendi ya da beyefendi demeyeceğim çünkü siz bir hırsız, bir dolandırıcısınız!

Devamını Oku
01.08.2025
İroni değil, gerçek!

Bugün size, Anadoluhisarı’ndaki Şeyhülislam Yasincizâde Abdülvehhap Bey Yalısı’nda bir sabah kahvaltısında buluştuğum Ali Rıza Bozkurt ile yaptığımız uzun sohbetten söz etmek istiyorum.

Devamını Oku
18.07.2025
Cicero’nun cesareti var mı?

Lucius Cornelius Sulla dönemi; Roma’nın yozlaşmaya, siyasal erkin de çürümeye başladığı bir dönemdir.

Devamını Oku
04.07.2025
Geleceği kurmak için: Kütüphane

Şunu hemen söyleyeyim ki kütüphanem ile oldukça özel belgeler barındıran arşivimin bazı “açgözlü sahaflar”ın eline düşebileceği düşüncesinden dolayı endişeliyim!

Devamını Oku
20.06.2025
Aydınlanma nerede başladı, değişim nereye kadar?

Köy Enstitüleri bir uyanış hareketiydi. Tarım toplumu olan Türkiye’nin kırsal kalkınmasıyla değişim dönüşüme uğrayabileceğinin ilk hamlelerindendi.

Devamını Oku
06.06.2025
Kendimizi unutmamak için

Annem öldü.

Devamını Oku
23.05.2025
Benim İstanbul çağım

Benim İstanbul çağım

Devamını Oku
09.05.2025
‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

‘Çıkar oyunu’ mu, ‘uzlaşma’ mı?

Devamını Oku
25.04.2025
Hayal değil, gerçek!

Hayal değil, gerçek!

Devamını Oku
11.04.2025
Sen beni dönüştür

Sen beni dönüştür

Devamını Oku
28.03.2025
‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

‘Milliyetçi Türkiye mi?’ MHP nerede duruyor?

Devamını Oku
14.03.2025
Görebilseniz eğer...*

Görebilseniz eğer...*

Devamını Oku
25.02.2025
Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Bir Naomi Klein bakışı: Yeni dünya düzeni ve ikizleşme

Devamını Oku
11.02.2025
Çaltıözü’de sabah

Çaltıözü’de sabah

Devamını Oku
28.01.2025
Kendi ‘kör kuyu’larımız

Kendi ‘kör kuyu’larımız

Devamını Oku
14.01.2025
Uğultulu zamanlar

Uğultulu zamanlar

Devamını Oku
31.12.2024
‘İlgilen ve ilişkilen’dir

‘İlgilen ve ilişkilen’dir

Devamını Oku
17.12.2024
‘Sen bana neler öğrettin?’

‘Sen bana neler öğrettin?’

Devamını Oku
03.12.2024
Anlatısız toplum

Anlatısız toplum

Devamını Oku
19.11.2024
‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

‘Karanlık zamanlar’dan geçerken

Devamını Oku
05.11.2024
Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Bahçe, portakal çiçekleri yaseminler

Devamını Oku
22.10.2024
Edebi buluşmaların anlamı

Edebi buluşmaların anlamı

Devamını Oku
08.10.2024
Kötülüğü nerede aramalı?

Kötülüğü nerede aramalı?

Devamını Oku
24.09.2024
Kapitalizmin çirkin yüzü

Kapitalizmin çirkin yüzü

Devamını Oku
10.09.2024
Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Oliver Sacks’tan yolu geçmek...

Devamını Oku
27.08.2024
Belleğin çağrısı

Belleğin çağrısı

Devamını Oku
13.08.2024
Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Üsküdar mı, Kadıköy mü?

Devamını Oku
30.07.2024
Eski sözlerde, yeni bakışlar

Eski sözlerde, yeni bakışlar

Devamını Oku
16.07.2024
CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

CHP'nin kültürle 'imtihan'ı!

Devamını Oku
02.07.2024
Bir bahçe kurmak

Bir bahçe kurmak

Devamını Oku
18.06.2024
Bize dokunan hikâyeler...

Bize dokunan hikâyeler...

Devamını Oku
04.06.2024