Bir Mahkeme Kararı

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Herhangi bir nedenle yargıç karşısına çıktığınızda yargıcın sizin inancınıza ya da inançsızlığınıza, cinsiyetinize, etnik kökeninize, dünya görüşünüze göre karar vermeyeceğine güvenmek istersiniz. Zaten yasalar da böyle söyler. Ama artık Türkiye’de kimi yargıçlar yasada belirtilen hükme göre değil, kendi inançlarına kendilerini bağlı saydıkları “çoğunluğun dini inançlarına” göre karar veriyorlar.
Anayasa ne diyor? Çok açık, farklı bir şekilde yorumlanamayacak kelimelerle, emredici bir hüküm olarak 138. maddede şöyle yazıyor: “Hâkimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” Cumhuriyet gazetesindeki köşelerinde, fanatik dincilerin, İslamcı teröristlerin, şeriat yanlılarının ağır saldırısında çok sayıda yazarını çizerini yitiren Charlie Hebdo ile dayanışmalarını dile getirmek için bu dergiden alınmış bir çizime yer veren arkadaşlarımız Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan 2 yıl hapse mahkûm edildiler. Karara imza atan yargıçlar anayasa hükmüne uymak yerine kendilerinde bu maddeye keyiflerine göre bir kelime ekleme hakkı buldular. Neymiş, hâkimler “sadece” vicdani kanaatlerine göre hüküm vermezlermiş. Peki, neye göre hüküm verirlermiş? “Toplumda çoğunluğu oluşturan dini inanca göre” karar vermeleri gerekiyormuş. Arkadaşımız Kemal Göktaş’ın haberinde ayrıntıları var; yargıçlar gerekçeli kararlarında şöyle yazmışlar: “Hiçbir hâkimin, içinde yaşadığı toplumdan koparak farklı hareket etme hakkı ve lüksü yoktur.”
Demek ki siz de görüş ve düşüncelerinizi ifade ederken, bu kısıtlamayı dikkate alacak, çoğunluğun dini inancının çerçevesi dışına çıkmayacaksınız. Bunun da üstelik bir mezhebin, bir tarikatın inanç dizgesi, çerçevesi olduğunu unutmamalısınız. Ateist, Alevi ya da başka bir mezhepten, dinden olmayacaksınız. Yargıçların kendilerine göre meşru geçerli saydıkları “çoğunluğun dini inancı” olarak ifade ettikleri inanç size uzaksa ya da onlarla dayanışma içindeyseniz yandınız. Anayasal bir hak olan düşünce özgürlüğü, düşüncelerini özgürce ifade etme hakkı, din ve inanç özgürlüğü nereye gidiyor bu durumda? Onu sormayın. Nerede yaşıyorsunuz siz? Hâlâ laik hukuk normlarının geçerli olduğunu mu sanıyorsunuz?
Yargıçların, geçmişte ülkemizde yaşanan kanlı saldırıları çizdikleri bu çerçeve içine sokmaya, faillerini adeta mazur, hatta mağdur göstermeye çalışmaları ise gerçekten vahimdir.
Gerekçeli kararda, dinsel/ mezhepsel kılıflı Zirve Yayınevi, Sivas, Maraş, Asteğmen Kubilay, Rahip Santoro cinayetleri tek tek sayılıyor ve saldırılar “ani toplumsal tepki” diye nitelenerek temize çıkarılıyor. Bunları yapanların “iyi niyetli” oldukları da öne sürülebiliyor: “Bunlar ve daha örneksenecek birçok olay, dinsel saikle ve din adına yapanlar tarafından iyi niyetli olarak yapıldığına inanıldığı şekli ile yaşanan olaylardır” denilebiliyor.
Bu cümleler yoruma ihtiyaç bırakmıyor aslında. Aynı zamanda bir hukukçu olan arkadaşımız Kemal Göktaş’ın haberini okumalı, gerekçeli karara hâkim olanın hukuk dili değil, neredeyse bir şeriat mahkemesinin dili olduğunu görmelisiniz. Bu kararın Yargıtay’da yalnızca verdiği haksız, hukuksuz hüküm nedeniyle değil, dili, yaklaşımı ve eğer hâlâ laik bir ülkede yaşadığımız düşünülüyorsa o açıdan değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Hukukçuların, akademisyenlerin de bu gerekçeli kararı enine boyuna inceleyeceklerini umuyoruz.

Yerleşke külliye mi oldu?
29 Mayıs tarihli Cumhuriyet internet gazetesinde “Başkanın Yargıçları” başlıklı yazıda “Ahi Evran Üniversitesi külliyesinde....” diye başlayan ve doğrudan gazeteniz çalışanları tarafından kullanıldığı anlaşılan bir giriş yer almıştır. Cumhuriyet gazetesi üniversite yerleşkelerinin “külliye” olarak ifade edilmesini doğru mu bulmakta ve yerleşke tanımının külliye olarak değiştirilmesini mi savunmaktadır.
Yoksa, Cumhuriyet gazetesi birilerinin dilimize zorla yerleştirmeye çalıştığı bir ifadenin gündelik yaşama iyice sokulması ve zaten medreseleştirilmekte olan üniversite yerleşkelerine külliye denilmesi için rol görev mi üstlenmektedir? Konuya okur temsilcisi köşenizde açıklık getirmeniz dileği ile, saygılar sunarım.
Prof. Dr. Murat Özmen

Bu cümleyi hak ediyor muyuz?
Gazetelerin magazin sayfalarında sık sık yer alan Cüppeli Ahmet Hoca’nın kızının düğünü Cumhuriyet’te de yer aldı. Peki, bu fotoğraflı haberdeki şu cümleyi Cumhuriyet okurları hak ettiler mi sizce? “Cüppeli Ahmet Hoca’nın kızının lüks otelde evlendirdi
Cüneyt Taner. T

Sosyal medya tarzı
Ben uzun yıllardır Cumhuriyet okumaktayım. Cumhuriyet yayın çizgisini ve politik duruşunu beğenerek takip etmekteyim fakat Cumhuriyet gibi itibarlı bir yayın kuruluşunun sosyal medyadaki 3. sınıf haber siteleri gibi, okurun ilgisini çekmeye yönelik hareketleri beni ve birçok okuyucuyu rahatsız etmektedir. Bu konuyla ilgileneceğinizi tahmin ederek teşekkürlerimi iletiyorum.
Ozan Can Yılmaz

Pili kim buldu?
Bugünkü gazetenin üçüncü sayfasında yer alan “Tarihte Bugün” köşesinde 1902 yılında Edison’un pili bulduğu yazılmış. Pek çok kaynaktan kontrol edebileceğiniz üzere, pil 1801 yılında Alessandro Volta tarafından icat edilmiştir. Yıllardır okuduğumuz gazetemizde, son zamanlarda bu tip hataların artmasını üzüntü ile takip ediyoruz. Daha da artmaması umuduyla.
Şule Sakızlıoğlu

Birden fazla abonelik
Halka ücretsiz gazete önerisini yıllar önce gündeme getirmiş idim. Önerim uzunca bir zaman CUMOK bülteninde kalmış idi. İki önerim vardı; biri, okuyup biriktirilmeyen gazeteleri, bir şekilde halka dağıtmak. Diğeri de, dileyenlerin, halka dağıtılmak üzere, bir veya daha çok abone olmaları. Sanırım birkaç gün ücretsiz dağıtım yapılmış idi. Ayrıca üniversitelerde yarı fiyatına gazete satışı yapılıyor idi. Abonelik önerimi yineliyorum. Dilerim ilgilenenler çok olur. Saygılar.
Turan Dündar  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları