Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kırık Kalpler Müzesi
İzmir’de Gazi Kadınlar Sokağı’na varmadan, oraya varmak için herhalde hayli yaralanmış olmak gerekir, öyleyse yaralarıyla gelebilenler için diyelim, Viran Gönüller Kahvesi açılmıştı. Viran gönüller her zaman açıktır da kahvesi hâlâ açık mıdır bilemem. Kahvenin hatırı kırk yıl sayılır da viran gönüllerin hatırı kalmış mıdır, onu da bilemem...
\nAdı bir kahvehaneden çok bir müzeyi hatırlatıyor. Viran gönülleri ne yaparlar, kırpsan da onlardan yıldız çıktığı pek görülmemiştir, ya “birinci dereceden tarihi eser” diye koruma kapsamına alırlar ya da “eh, zamanı gelmişti zaten” diye müzeye kaldırırlar! Dedim ve cümlenin sonunda da kendimi ele verdim!
\nMüzeye kaldırmak, müzelik olmak... Dil, müzeye nasıl baktığımızı da gösteriyor. Eskimiş, zamanı ve modası geçmiş, artık kimsenin yüzüne bakmayacağı varsayılan şeyleri, sanki insanları rahatsız etmesin, şurda burda karşılarına çıkıp göz zevklerini bozmasınlar diye, gözden ırak, eh böylece ilgiden de ırak, çoğunlukla da kuytu, soğuk yerlere koymak oluyor demek ki müzeye kaldırmak.
\n2010’da yayımlanan yeni İstanbul Ansiklopedisi’ne (NTV Y.,) “Özel Müzeler” maddesini yazarken anlamıştım nasıl müze yoksulu olduğumuzu! 2 yılda fazla bir şey değişmiş olduğunu da sanmıyorum. Orhan Pamuk’un “dünyada bir romanla bağlantılı ilk müze” olma özelliğini taşıyan Masumiyet Müzesi dışında. O da aslında bir tür “kırık kalpler müzesi” sayılır. Roman kahramanı Kemal Basmacı, kavuşamadığı sevgilisi Füsun’a ait eşyaları biriktirmeye başlar... Sonra bu heves bir gurura dönüşür. Heves gurura nasıl dönüşür derseniz, onun için de ya müzeyi görmelisiniz ya da müzeyle ilgili kitabı okumalısınız, derim.
\nTürkiye’de müze olarak tasarlanan ilk yapı, 1891’de inşa edilen İstanbul Arkeoloji Müzesi. Sonra Topkapı, Dolmabahçe, Türk ve İslam Eserleri Müzesi gibi tarih, arkeoloji ve etnoğrafya odaklı müzeler açılıyor: “Onlar çoğalırken, öte yandan da günceli gözeten, farklı ilgilere ve arayışlara cevap veren müzeler gündeme geldi. Böylece klasik, bazen mimari yapısı, bazen de tarihi ağırlığıyla, insanı daha kapısında, zamanın ağırlığını da hissettirerek, deyim yerindeyse hayli çaresiz bırakan büyük müzelerin yanı sıra, daha renkli, daha neşeli, belki daha hafif, bazen de müzikli, eğlenceli müzeler hayatımıza girmeye başladı. Hepsi de tam olarak müze kavramının kapsamına giriyorlar mı, emin değilim. Eğer ‘müze’nin ‘musalar’dan, şairlerin ve âlimlerin, yani bir bakıma sanatın ve bilimin koruyucuları olan esin perilerinden geldiğine inanıyorsak müze olarak görebiliriz hepsini” diye de eklemişim.
\nBöyle birkaç müze var, Sunay Akın’ın kişisel çabaları ve özverisiyle oluşturduğu Oyuncak Müzesi, Rahmi Koç Müzesi gibi. Bir de bilmediğimiz müzeciler var. Müze kurmamış, ama “İçimizdeki Müze”yi düşlemiş Abdülhak Şinasi Hisar gibi bir büyük yazarımız da bunlardan biri.
\nBu konuyu sürdürmek üzere, Cumhuriyet Bayram’ınız kutlu olsun.
\n\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı