Zeytin ağaçlarının yaşı sorulmazmış, sorulursa ağaca darlık, zeytine azlık gelirmiş. Kimin yalancısıyım, kendimin. Yalancılığım da vakidir, ama galiba bu kez kıskançlık damarım kabardı, zeytinin yüzlerce yıl yaşamasını kıskandım. İnsan kıskançtır, niye, çünkü kısadır.
\nBir ‘rüya ağacı’ olarak Latife Tekin. Onu Ece Ayhan’a benzetiyorum, gerçi o mahalleden İlhan Berk’le daha yakındı, ama bu onun sokaktan da Ece Ayhan’la benzerliğine engel değildir. Ece’nin kendini ne şair, ne tarihçi, hatta sonunda ne de etikçi saydığı gibi, Latife de ne romancı, ne yazar, hatta ne de şair sayıyor kendini. Biz onu şair sayıyoruz tabii, yani şair olmak hem zaten çok zordur, hem de Latife Tekin gibi bazen bir büyücü, bazen bir cadı, bazen bir melek dururken, insanın kendine şair demesi daha da zordur. Cadı dedim, çünkü yalnızca iyilikle şair olmak nerdeyse olanaksız bir şey, biraz kötücül olmak da gerekiyor sanırım.
\n15 yıl önce Ahmet Filmer’le birlikte Gümüşlük Akademisi’ni kurdular, hayata bir kolektif ruhla katılan ve müdahale edenlerin diyalektiği orada cisimleşti adeta. O ruh, ya da cin diyelim zaten Latife’nin başyapıtlarından “Sevgili Arsız Ölüm”de, “Berci Kristin’in Çöp Masalları”nda çoktan şiir kılığına girmişti.
\nGümüşlük Akademisi Vakfı, 15 yıldır desteksiz, yardımsız sanat, bilim, kültür, edebiyat, kısacası hayatın her alanındaki etkinliklere açık olmayı sürdürüyor. Yazarların, sanatçıların evi olarak konuklarını ağırlıyor, onların yaratıcı süreçlerine ev sahipliği yapıyor.
\nKüçük İskender’le başlattıkları şiir atölyesini bu ağustos sonu ben yürüttüm, haziranda da Müge İplikçi edebiyat atölyesi yapmıştı. 3 günlük atölyenin ilk gününde 6 hanım 1 bey vardı. ‘Bey’, 9 yaşında ilkokul 3. sınıf öğrencisi Haluk. Hanımlarsa Yüksel, Beril, Demet, Şebnem, Elif ve Zeynep. Küçük gölün kıyısında ben ordan burdan, şiirden yazıdan, dilden dizeden dem vururken, katılımcı arkadaşlarımdan öyle çok şey öğrendim ki, yaşam atölyesinde öğrenci oluverdim birden. Öğretmek yoktur, öğrenmek vardır, buna bir kez daha inandım. Hep birlikte ve karşılıklı öğrenmek. Sözgelimi Antep’te köylerde şöyle denilirmiş: “Bir köyde ne kadar çok eşek varsa, orada o kadar da iyi insan vardır”, Zeynep bunu söylerken, Demet Hanım da eşeklerle insanlar arasında şairler vardır, diyordu ve eşekler azaldığı için iyi insanların da azaldığını söylüyordu.
\n‘Uzun çocuk’ ve gençlik arkadaşımız İlhan Berk’i 4 yıldır anıyor Gümüşlük Akademisi, bu yıl da sabahtan gece yarısına dek süren bir anma gerçekleştirdi. Latife’ye İlhan Berk’in şiiriyle ‘Teşekkür’ ettik: “İşte bütün ama bütün bunlar için sana teşekkür ederim”. En çok da anlattığı mesel için.
\nLatife, akademinin bahçesi için uzak-yakın diyarlardan gelene gidene bitkiler ısmarlıyormuş. Akademinin bahçesi mi dedim, hayır aslında rüya avlusu demek istedim, kendisi hem bahçe hem avlu, hem ev hem sokak, hem dere hem göl, hem açığı hem kıyısı, hem ağaç hem orman, hem güneş hem gölge... bir yer.
\nTurgutreis’te bir zeytin ağacının kesileceğini duymuş. O da akademiye bir zeytin ağacı arıyormuş. Nar, zeytin kutsal kitaplarda da kutsaldır ya, öyle olmasa da insanın kutsalı sayılır. Nar bereketli, zeytin ömürlü, incir içli, limon giderici... Zeytin taşınabilir bir ağaç, göçebe, bir başka toprağı da benimseyip yaşayabiliyor. Fakat taşınırken çok yaralanmış. İyileşmesi için de taze manda tezeği ya da mayısı gövdesine sarmak gerekiyormuş. Latife’yle Ahmet Filmer sabah taze manda tezeği aramak için çıkmışlar, ellerinde kovayla. Latife biraz sonra birden o sabah İstanbul Kitap Fuarı’nın açılacağını anımsamış. O yoğunluk, o kalabalık, yazar ve şair arkadaşları, koşuşturmaca, imza, konuşmalar... Gözünün önünde sesleriyle, görüntüleriyle belirmiş.
\n“İyi ki burdayım” demiş, biz de öyle söylüyoruz, “iyi ki burdasın Latife”.
\n(Tezeği bulmuşlar, yarasını sarmışlar, fakat zeytin ağacı öyle yorgunmuş ki, uyumuş.)
\n\n