Vahdettin Köşkü’nden Bakmak

02 Aralık 2023 Cumartesi

Ülkeye ve dünyaya Vahdettin Köşkü’nden bakarsan...

Yurttaşları uyruğundan sayar, insanları kul gibi görürsün.

Toplum yoksulluktan inim inim inlerken Saray’ında gösteriş içinde yaşarsın. 

Ordu, tarikatların cirit attığı yeniçeri ocağına döner; subay olacaklar yurt kurtarıcısı ve devlet kurucusunun resimlerini yırtar; generaller, amiraller üniformalarının üstüne takke takarlar.

İmamlar okulda, öğretmenler camide ders vermeye başlar.

Erkekler; kadınları alınıp satılabilir, dövülebilir, öldürülebilir cariyeleri olarak görürler.

Devlet okulları medreseye, sıbyan mektebine döner.

Başka devletten liyakat madalyası alanı genelkurmay başkanı; casusluk örgütü tarikatların kölesi olanları, Meclis’i tarayan pilot, devletin kozmik odasına girip en gizli belgelerini ortalığa yayan rejime yönelmiş darbeciler yaparsın.

Hak, hukuk, adalet filan dinlemez; kendini Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın, Danıştay’ın, tüm mahkemelerin baş kadısı sanırsın.

Anayasayı tanımaz, devletin valilerini, Emniyet müdürlerini, bürokratlarını, milletvekillerini “Benim şuyum, buyum” diye tanımlarsın.

Halifelik sanrısına kapılır, benliğini dünyanın merkezinde görüp ülkenin başına olmadık işler açarsın.

Daha dün “katil” diye nitelediğine, dünya egemenleri dayattığında “kardeşim” dersin.

Memurlar, bürokratlar, yasa masa tanımaz, Saray’ın bendesi gibi davranırlar.

Oysa yakın tarihimiz göstermiştir ki:

Halkını, kahramanlarını, vatan kurtarıcını, çağdaş geleceği kuran yurtseverlerini, uygarlığı, bilimi ve evrensel gelişime sırt çevirirsen... 

Gün gelir, sana ancak binip kaçacağın bir yabancı zırhlısı kalır.

‘YÜZDE 1’İN İKTİDARI

Emek açısından yaşadığımız süreci, DİSK’in hazırladığı “İşçilerin Yüzyılı” adlı bildirgeden anlamak olası.

Bildirgede yer aldığı gibi, bugün sadece Türkiye’de değil tüm dünyada demokratik kazanımların gerileyerek otoriter, baskıcı, ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi iktidarların yükselişine tanık olunuyor. Emeğin örgütlü gücü, siyasi gücü azaldıkça demokrasi de geriliyor.

En son örnek, Hollanda seçimlerinde aşırı sağcı bir partinin iktidara gelmesi gösterilebilir.

Türkiye’deyse, hepimiz yaşayarak biliyoruz ki ülkemiz giderek daha otoriter ve totaliter bir rejime doğru sürükleniyor. 

15 milyonu aşkın işçinin yüzde 92’sinin örgütsüz olduğu, örgütlü işyerlerinde bile işçilerin, kendi haklarını savunan sendikacıları Saray’ın CİMER adlı ihbar hattına şikâyet ettiği bir bilinçsizlik ortamındayız.

DİSK’in saptamaları çok yerindedir:

Ülkeyi, anayasal grev hakkını yasaklamakla övünen bir zihniyet yönetiyor. Salon toplantılarından yürüyüşlere, imza toplamaktan mahkemede hakkını savunmaya değin her türlü demokratik hak arayışı engelleniyor. 

Halkın söz ve karar hakkının kısıtlandığı cumhursuz bir cumhuriyet tasarımı, kâr maksimizasyonu dışında gözü hiçbir şey görmeyen sermayenin desteği ile yaşama geçirildi. Güçler ayrılığı ortadan kalktı, tüm güç tek kişide toplandı, denge ve denetleme işleyişi yok edildi. Yargı, bağımsızlığını yitirdi, uluslararası antlaşmalar bir kenara atıldı. Seçme ve seçilme hakkına bile el uzatıldı. Özetle “yüzde 1’in egemenliği” tek kişide cisimleşti.

Şimdi de o yüzde 1 ile ömür boyu iktidarın peşindeler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları