Mahremiyet, Masumiyet, Merhamet

19 Temmuz 2011 Salı
\n\n\n

Bazı sözcüklerin yeni hallerini kullanmayı hiç sevmem. Örneğin özel hiçbir zaman mahremin yerini tutmaz bende. Masumiyet ise özellikle çok sevdiğim bir sözcüktür, içinde iyilik zamanları barındıran bir sözcük, merhamet ise, insanoğlunun en temel içgüdülerinden birini ifade eden, en sevgili sözcüklerden biridir.

\n

Bugünlerde hayata ve dünyaya baktığımda, bu güzelim üç sözcüğün, utanç içinde başlarını eğip, bir ağaç kovuğuna sığındıklarını görüyorum. Yüzleri çok acılı, çünkü öyle çok ihanet, öyle çok acımasızlık, öyle çok ifşa edilen sır görmüşler ki, ellerinden kendilerini gizlemekten başka hiçbir şey gelmiyor.

\n

Orada o ağaç kovuğunda, anılarıyla baş başa yaşıyorlar. Mahrem, o eski günlerindeki insanlar arasındaki sır dolu bakışları, hayal gücünün baştan çıkarıcı, kişiye özel görüntülerini, özenle katlanıp saklanan mektupları, kokusu yüzyıl süren kurutulmuş bir demet yaseminin, ipek bir mendilin içinde saklanan bir tutam saçın, geceleri, sonsuz bir sessizlikte alçak bir sesle sadece aya anlatılan hikâyelerini özlüyor.

\n

Masumiyetin belleği hiç durmadan bir görüntüden öbürüne sıçrıyor, o masum günler artık hiç gelmeyecek gibi, kaybolmuş gibi. O genç adamı düşünüyor ve her seferinde aynı görüntü düşüyor aklına. Adam bir ranzada oturuyor. Elinde bir tırnak törpüsü var, bununla küçük bir ağaç parçasını yontmaya çalışıyor. Yaptığı işe kendini öylesine vermiş ki, zaman akıp gidiyor, yaşadığı mapushanenin bütün kapıları açılıyor ve o özgür bir kuş misali, gidip henüz dört yaşındaki oğlunun yanı başında ona en sevdiği masalları anlatıyor. Genç adam ağaç parçasını yontmaya devam ediyor, ağaç parçası muzip bakışlı bir kediye dönüşüyor, bu hafta görüşe gelen oğluna bu kez bir kedi armağan edecek. Aslan, maymun, fil, daha yatılacak ne kadar çok zaman ve yontulacak hayvan figürü var. Ne kadar çok.

\n

Yıllar geçmiş, genç adamın yüzündeki çizgiler derinleşmiş, elinde bavulu, ürkek, mapushanenin kapısından çıkıyor. Geride yüzlerce anı, yüzlerce ses, yüzlerce yüz bırakmış, ilk işi evinin sıcaklığına dönmek. Ama evin sıcaklığı yok artık, yıllar geçmiş, her şey değişmiş, her şey ona yabancı olmuş; can havliyle artık kocaman bir çocuk olmuş, sürekli bilgisayarının önünde savaş oyunları oynayan oğluna yaptığı havyan figürlerini arıyor. Evin altını üstüne getiriyor o

\n\n\n\n

yüzlerce hayvan figürü nereye gitmiş, nereye saklanmış olabilir? Çünkü bulamıyor, her kuytuyu, her köşeyi arıyor, yok. Oğluna soruyor, yanıt bir tek sözcük, bilmiyorum”. Sonunda karısı Onları attıkdiyor. Bir işe yaradıkları yoktu, evde boşu boşuna yer işgal ediyorlardı.Genç adam sözcükleri kavramak ister gibi öylece bir an duruyor ve sessizce evin kapısını açıp kendini sokaklara atıyor. Herkesin birbirine yabancı, herkesin birbirine teğet yaşadığı sokaklarda kaybolmak istiyor. Ve hiç durmadan aklına ölüm geliyor.

\n

Merhamet, ağaç kovuğunda belleğini toparlamaya çalışıyor. Olmuyor, belleği tek bir görüntüde kalmış. Bir Amerikan askerinin karşısında, onu öldürmemesi için yalvaran altı yaşındaki kara kuru bir oğlan çocuğunda. Çocuk kendi dilinde sürekli yalvarıyor. Ne olur beni vurma, ne olur beni vurma.Amerikalı asker silahını çocuğa doğrultmuş, o da sürekli kendi dilinde konuşuyor. Okey, Okey, Okey! Ve asker birden elindeki silahın tetiğini çekiyor. Yalvaran oğlan çocuğu artık yaşamıyor, büyük bir kan gölünün ortasında, öylece yatıyor.

\n

Artık modası geçmiş, bu eski üç sözcüğü çok severim. Mahremiyet, masumiyet, merhamet.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları