Vicdanın çöküşü
Jale Özgentürk
Son Köşe Yazıları

Vicdanın çöküşü

21.04.2025 04:01
Güncellenme:
Takip Et:

Baharı toprak kokusuyla, doğanın muhteşem renk ve koku değişimiyle karşılayanlar olduğu gibi, kamyon kasasında, naylon çadırın içinde yola düşerek karşılayanlar da var. Her yıl nisan ayında Doğu ve Güneydoğu’dan Karadeniz’e, İç Anadolu’ya, Ege ovalarına doğru bir sessiz göç başlar. Sayıları bir milyonu aşan mevsimlik tarım işçileri için bu göç, sadece bir iş arayışı değil, hayatta kalma mücadelesidir. Ve bu yolculukta en çok çocuklar kaybeder.

Adana’nın Karataş ilçesinde tarlaların kenarında onlarca çadır. Çadırların hemen yanından nehir geçiyor. Etrafta hiçbir şeyden habersiz oynayan çocuklar... En küçüğü beş yaşında. Hasat zamanı geldiği için çalışmaya gelen mevsimlik tarım işçilerinin çocukları onlar. Elektriksiz, susuz, kanalizasyonsuz çadırlarda günlük bin liraya bir yaz boyunca kalacaklar. Güneşin ortasında...

Henüz toprağın nasıl koktuğunu bilmeden, çapa tutan eller... Henüz kalem tutmayı öğrenmeden kardeşine analık yapan kız çocukları...

Türkiye İstatistik Kurumu, bu çocukların varlığını verilerde net olarak göstermez ancak sahada tablo çok nettir.

Yaşar Kemal’in Çukurova’daki tarım işçilerini anlattığı romanlardan birinin kahramanlarından söz etmiyorum. 2025 yılında “dünya liderliğine” soyunan Türkiye’den bir manzara bu.

Yedi yaşındaki Cumali Timi de o çocuklardan biriydi geçen haftaya kadar. Biraz oynamaya çıktı, bir daha dönemedi. Çünkü üç kuruş paraya çalıştırdığı işçilere ne bir lojman ne bir arazi gösteren vahşi patron yüzünden nehirde boğuldu Cumali.

Okulda olması gerekirken tarlada ölümünün hesabını soracak kimse yok Cumali’nin. Görünmeyen çocuklardan, görünmeyen rakamlara dönüştü o.

Yoksulluk döngüsü sadece geçimle ilgili değil. Erken yaşta çalışmaya başlayan bu çocuklar, ilerleyen yaşlarda da tarladan çıkamıyor. Çünkü okul bitmeden çalışmaya başlayan çocuklar, çoğu zaman 18 yaşına geldiklerinde sigortasız ve eğitimsiz olarak yeniden tarlada buluyorlar kendilerini.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı her yıl “mevsimlik tarım işçileri destek programı” açıklıyor. Ancak sahada bunun karşılığı çok sınırlı. 2024 yılında bu programa ayrılan bütçe, kişi başına aylık 90 lirayı bile bulmuyordu. Belediyeler ve gönüllü öğretmen grupları dışında sahaya inen çok az kurum var. Oysa bu çocuklar yalnızca eğitime değil, insan onuruna yaraşır bir yaşama da uzak.

Ve sorun sadece mevsimlik işçilikle sınırlı değil. Türkiye’de çocuk yoksulluğu, kent mahallelerinden kırsal çadırlara kadar her yerde gittikçe derinleşiyor.

YOKSULLUK MİRAS KALIYOR

Türkiye’nin gündemine derin yoksulluk kavramını sokan Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu Hacer Foggo, tabloyu şöyle özetliyor:

“Türk Eğitim Derneği’nin (TEDMEM) verilerine göre bugün Türkiye’de 612 bin 814 çocuk eğitim dışında. Eğitim dışına düşme oranı sadece bir yılda yüzde 38 arttı. Bu çocukların 73 bini ilkokul, 86 bini ortaokul, 452 bini lise düzeyinde. Ekonomik nedenlerle çalışmak zorunda kalan çocuklar ya da kız çocukları için ev içi sorumluluklar yüzünden okula gidemeyenler... Bu tabloya baktığımızda, çocuk işçiliğinin yüzde 24.9’a yükseldiğini görüyoruz.”

Bu sadece okulsuzluk değil, temel ihtiyaçlara erişimsizlik demek. Foggo devam ediyor:

“TÜİK verilerine göre, 15 yaş altı çocukların yüzde 9.2’si yeni giysilere sahip olamıyor. Yüzde 9.4’ü düzgün iki çift ayakkabıya sahip değil. Geçen gün bir çocuk, ablasının terliğini giydiğini anlattı bana. Bir çift ayakkabının hayal olduğu bir çocukluk yaşanıyor bu ülkede. Bu çocuklar eğitimi umut olarak görmüyor artık. Onlara miras kalan sadece yoksulluk.”

Evet bu bahar da tablo bu. Eğer bir ülke çocuklarına, gençlerine umut veremiyorsa, bu toplumsal vicdanın da çöküşüdür.