YIL 2005... Tiyatro tarihimizin hafızası olan Tiyatro Tiyatro dergisine uzun söyleşiler yapıyordum. (Henüz yaptığımın nehir söyleşi olduğunu bilmiyordum, onu da Ahmet Levendoğlu’ndan öğrenecektim.) Tiyatroyu seven genç bir gazeteci olarak yolumu arıyordum. Derginin yönetim kurulundan biri ise tiyatro kökenli olmadığım için yazmamı eleştiriyordu. Sonradan öğrenecektim, o kişi Ahmet Levendoğlu’ydu.
ENERJİSİ HİÇ BİTMEZDİ
Sonra tanıştık ve o günden sonra bağımız hiç kopmadı. Ona tiyatromuzun lordu derdim; asaleti, ilkeleri ve Türkçesiyle gerçek bir beyefendiydi. Her zaman ceket giyer, elini cebine koyarak dimdik dururdu. Sevdiği insanlarla birlikteyken esprili, enerjisi hiç bitmeyen biriydi. 30’lu yaşlarımın bir doğum günü kutlamasında sabaha kadar bizimle dans etmiş, yorulmamıştı! Tüm kitaplarımı okurdu, benimle gururlanması benim için gururdu. Yazdığım tiyatro oyununu ilk ona okuttum, notlar alıp geri verdi. Onun beğenisi en güzel armağandı.
AYRILMAZ ÜÇLÜ
Prensip sahibiydi, titizdi, kimi zaman huysuzdu ama onu tanırsanız nedenlerini de anlardınız. Entelektüel birikimiyle sizi etkisi altına alırdı. Cep telefonundan nefret ederdi, buluşmalarına her zaman önce ve erken giderdi. Galalar, Park Cafe’de saatler süren dünya sohbetleri... Üstün Akmen, Ahmet Levendoğlu ve genç bir gazeteci: ayrılmaz bir üçlüydük bir dönem. Onların elinin değdiği biri olmanın gururu büyük, öğrendiklerime sahip çıkacağım, zamanın ruhuna inat. Levendoğlu yalnızca oyuncu değil, yönetmen, çevirmen ve öğretmendi. Ateşten Günler dizisinde unutulmaz bir performans sergiledi. 1990’da kurduğu Tiyatro Stüdyosu’nun oyunları ile 49 ödül kazandı, çoğu Türkiye’de daha önce sahnelenmemişti. Bu yazıyı yazarken aklımdan geçen anılar sayısız, hayatımda o kadar çok yer etmiş ki... Sadece benim mi? Ortak dostlarımız Gülay ve Kemal Yiğitcan mesela, evlendikleri günün ertesinde balayına çıkmak yerine onunla oyun provasına girmiş, onurdur diyerek sayısız oyunda gönüllü çalışmışlardı. Gökçer Genç ve tiyatronun belkemiği Serda da onu hiç bırakmayanlardandı. Onun tornasından geçip yükselen nice ünlü oyuncu ise hastalıklarla geçen son yıllarda neredeydiler bilemiyorum. En son sahnelediği 15 oyunun kitaplaştırılması için çalışıyordu, yarım kaldı. Ondan geriye devasa bir tiyatro arşivi kaldı. Katıksız bir Atatürkçüydü. Ülke için kaygılanır, daha aydınlık günleri umutla beklerdi. Ne yazık ki göremeden aramızdan ayrıldı. Ben, eksikliğini her zaman hissedeceğim bir büyüğümü, tiyatro dünyası bir ustayı, ülkemiz ise gerçek bir yurtseveri yitirdi. Başımız sağ olsun...