
Müzik elbette eğlence aracıdır, fıkra da öyle, sinema da birçok şey gibi. Ancak asıl olarak müzik, bir kültür vasıtası. Bu yolda eğitime başlayan çocukların önünde zorlu, ancak aşıldıkça güçlendiren bir gelecek var. Yurtta ve dışında birçok çocuk sahneye çıkıyor, becerileriyle şaşkınlık içinde bırakıyorlar, başarı kazanıyorlar. Hepsi kendi adlarına.
MÜZİK, EDEBİYAT...
Ülkemizin tarihi, kişisel başarılar tarihidir aynı zamanda. Önem verilmeyen müzik, edebiyat, güzel sanatların toplumsal yaşamda ve kişisel eğitimdeki oranı bir ölçülse… Birbirinize selam vermeden işe başlayın, sadece masa üstüne yapılacak işi bırakın, aynı yemekleri yiyin, hiç sohbet etmeyin, ilgi alanı geliştirmeyin, ne dersiniz? Toplumların taksimetresi olan kültür olmadan nasıl olur? Müziğe gelenekte yer veren, eğitimde unutan bir haldeyiz! Müzik dersi 6. sınıfta, yani 12-13 yaşında başlıyor, geçmiş olsun! Doğduğunda bebeğin kulağına ezan makamla okunarak bir ifadeyle hayata “Hoş geldin” deniyor ama sonrası yok!
Müzik, anne karnından yaşamın sonuna süren bir değerdir. Gelin görün ki halen sanatını yapmak isteyen çocukların kişisel başarılarına bırakılıyor. 31 yaşında Cemal Reşit Rey 2 Aralık 1935’te Cumhuriyet’te “Daimi şekilde halkımız bir müzik havası içinde yaşar ve gerçek özünü anlarsa, aileler çocuklarını nasıl doktorluğa, askerliğe, avukatlığa teşvik ediyorlarsa onlarda yetenek gördükleri zaman müziğe teşvik eder. Bugün müziğe yetenekli nice gençler tanıyorum ki aileleri başka işlere sürüklemiş. Müziğe dair gerçek sevgi uyanmadığından para harcanmıyor ve müzisyenlerimizin hayatları azami güçlük içerisinde geçiyor. Senelerce uğraşarak, öğrendikleri sanatları sayesinde geçinemiyorlar. Pek doğaldır ki analar, babalar evlatlarının böyle bir meslekte mahvolmasına razı olmazlar. Oysa müzisyenin toplumsal seviyesi bir milletin en yüksek evresine ulaştığı zaman o seviyeye erişmek için istekliler çoğalacaktır” diyor. Yakını olan gencin konserine dahil, konsere bilet alma kültürü halen yerleşmemiş, duruyor.
ÇOCUKLARLA İYİ ANLAŞMAK...
Diğer yandan kulak üstü bir numara tıraşlı kimi nüfusa kaydedilmemiş çocuklar, çellist Yasemin Akıncılar Minguzzi’nin oğlu Ahmet’i “pardon kardeşim” dediği, onlara benzemediği için katlediyor, Mersin’de ayağı alçıdaki iyi kemancı Laçin Akyol, bir kültürlü insanın yol vermesi üzerine geçerken yandan hızla gelen gencin aracıyla ölüme savruluyor. Halbuki “kemanıyla, yaylı çalgılarıyla” meşhur hale gelmekte Mersin. Çocuklarla iyi anlaşan, büyük pedagogları var konservatuvarın ve Alican Süner, Hasan Gökçe Yorgun, Veriko Çumburidze’den sonra yeni isimler var. Örneğin, ödüller alan İdil Yunkuş’la ablası İrem Hasan Niyazi Tura’nın eserine Hollanda’da ses veriyor, ödül alıyor, aileden Çanakkaleli Deniz Yakın memleketinde Burak Tüzün yönetiminde konservatuvarların liselerinden ÜAK Sanat Dalları Eğitim Konseyi’nce oluşturulan orkestra önünde Saint-Saens Konçerto ile harikalar yaratıyor. Yıllardır Koral Çalgan, Cem Mansur, Bursa Senfonili sanatçılar, Rengim Gökmen, Muhammedjan Turdiyev, Lily Çumburidze, Yunkuşlar, Cihat Aşkın gibi sayısız isim, çocuklar için; geleceklerini, aştıkları engellerle keyifli hale getirmek için çaba sarf ediyor. Olanak bulup yurtdışına gidecek olsalar, güler yüzlü piyanist Arya Su Gülenç gibi, 18 yaş altında ebeveyniyle Hannover’a gitmesi gerektiği için annesine Almanya Konsolosluğu’ndan altı aydır randevu dahi verilmiyor. Gelgelelim toplumun müzik defteri boş sayfalara kalıyor. İçinde matematiğin bile öğretilebileceği müzik iyi öğrenilsin, yararlanılsın diye uğraşılmıyor. Müzisyen çocukların kaderleri daha güçleşiyor.
OLSUN ÇOCUKLAR!
Olsun çocuklar! Bizim gibi siz; Atatürk’ün Ulusal Egemenlik Günü’nün bayram olarak armağan edildiği varlıklarımızsınız! Biz yaşadık, değerini biliyoruz, yanınızdayız. Lütfen kendinize ve müziğe değer vermekten vazgeçmeyin! Bayramınız kutlu olsun! (ersin@muzikoloji.org)