Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ölüme resmi davet (25.08.2013)
Prof. Dr. Eyidoğan, 'Mesleki etik, dürüstlükle yapı denetimi icra edilirse bir nebze hasar ya da hiç hasar almadan orta büyüklükte ya da büyük depremlerden insanlarımızı kurtarabiliyoruz' diyor. Eyidoğan, 20 kat ve üzeri binaların İstanbul'daki sayılarını, bunların kaçının son 10-18 yıl içinde yapıldığını bir soru önergesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) sorduğunu, ancak İBB arşivinde bu tür bilgilerin bulunmadığı yanıtını aldığını önemle vurguluyor.
- 17 Ağustos depreminin üzerinden 14 yıl geçti. Ama onca can kaybına karşın hâlâ ülkemizde depremle ilgili ciddi önlemler alınmadığı, deprem riskinin ciddiye alınmadığı gözleniyor. Bugün Türkiye’de bir afet yönetimi var mı?
H.E.- Aslında afet yönetimiyle ilgili çalışmalar çok eskilere kadar gidiyor. Ama o zaman dünyada da afet yönetimi anlayışı farklıydı. 1990’lardan sonra dünyada özellikle sanayileşmenin ve kent nüfusunun hızla artması nedeniyle toplumlar her türlü doğal ve endüstriyel tehlikelere daha açık hale geldi. Türkiye de bundan nasibini aldı.
O dönemde yapılan birçok uluslararası toplantıda artık afet risklerinin azaltılması politikalarının değişmesi gerektiği dile getirildi. Böylece anlayışlar değişmeye başladı. Örneğin nükleer santralların bulunduğu bölgelerin de tıpkı doğal afet bölgeleri gibi ele alınması gereği üzerinde duruldu. 11 Eylül saldırısı ve terörizm dahil bu tür olayların da afetler sınıfına alınması gerektiği vurgulandı.
Bu toplantılarda afet anı ve sonrası imkân ve kabiliyetlerimizin artırılmasının ötesinde afet öncesi olası tehlikeleri, bunların nedenlerini ve risklerini belirleyip riski azaltma yönünde ağırlık verilmesi ve bunun toplumun katılımı ve sürdürülebilirlik anlayışıyla yapılmasının lüzumu ortaya çıktı. Türkiye de bu anlaşmalara imza attı. Ama bu konularda geri kaldı.
- Bizde her zaman ben yaptım oldu, anlayışı egemen olmadı mı?
H.E.- Oldu. Şu anda afet risklerinin azaltılması ya da risk yönetimi anlayışı hâlâ oturmuş değil. 1999 depremi milat oldu, diyorlar ya... 1999 depremiyle birlikte Türkiye’de bu konuda bir şeyler yapılması gereği gündeme geldi. Çünkü bu sanayileşmiş bir kent depremiydi.
O zaman rahmetli Ecevit ve Bahçeli koalisyon hükümeti yasal ve kurumsal açıdan radikal bazı adımlar attı. Bir kere yapı denetim sisteminin mutlaka yeniden ele alınması ve dünyadaki anlayışa uygun hale getirilmesi gereği üzerinde duruldu. Yani artık gerçekçi, işe yarar ve sürdürülebilir bir yapı denetim sisteminin getirilmesi konusunda hemen çalışmaya başladılar. Bunun sonucunda yapı denetimi kanun hükmünde kararnamesi çıktı.
Bir de afet yönetiminin çok başlı olduğu, bunun derli toplu hale getirilip yeni bir yapılanma oluşturulması gereği karara bağlandı. Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü (TAY) kurulması gündeme getirildi. Dünya Bankası da buna destek verdi.
Ayrıca doğal afet sigortaları kurumu oluşturuldu. Bu da halkımıza deprem sigortası olarak yansıdı. 2000 yıllarının başında yapı denetimiyle ilgili kanun hükmündeki kararnamenin ihtiyaca cevap veremez hale geldiği, kanun çıkarılması gereği gündeme geldi. Böylece yeni bir yapı denetimi kanunu kabul edildi. Ama o beğenilmeyen ve yetersiz bulunan kanun hükmündeki kararnamede bulunan mesleki sorumluluk sigortası ve profesyonel mühendislik ayağı kanunda yer almadı. Şu anda herkesin şikâyet ettiği 4708 sayılı, ciddi eksiklikleri olan, bence de yozlaşmış bir yapı denetim kanunu yürürlükte. Bu kanun yolsuzluklara açık. Profesyonel hizmetin sağlanmasına da pek imkân vermiyor. Mesleki sorumluluk sigortasına da kapıları kapıyor. Bu yasanın mutlaka değiştirilmesi, içine profesyonel mühendislik, mesleki sorumluluk sigortası sisteminin dahil edilmesi gerekir. Afetlere dayanıklı gerçekten güvenli yapıların yapılabilmesi için bu yasanın değiştirilmesi şarttır.
‘Bizde bilgi yok’ diyorlar’
Prof. Haluk Eyidoğan İBB ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dan yapılar ve dolgu alanlarıyla ilgili verdiği soru önergelerine hep aynı yanıtı aldığını anlatıyor:
- Bu nasıl bir aymazlıktır? Rant uğruna felakete davetiye mi çıkarılıyor?
H.E.- Ne yazık ki öyle. Yine de bu yasa 1999’dan önceki denetim sistemine baktığımız zaman görece olarak daha iyi. Şöyle anlatayım: Yapı denetimini dürüst, sorumluluğunu hisseden, gerçekten meslek etiğine inanan yapı denetim şirketlerinin yapması durumunda görece olarak sonuç eskiye oranla daha iyi.
Nitekim bunu Van’daki deprem afetinde bariz biçimde gördük. Van’da 2011’den sonra yapı denetimi uygulamaya girdi. Van depremine kadar Türkiye’de yapı denetim kanununun uygulandığı şehir sayısı 19’du. 2011’den sonra bu kanunun tüm Türkiye’ye yaygınlaştırılması kararı alındı. 2011’den sonra Van’da, yapı denetim şirketlerinin denetlemesiyle yapılan 89 yapıda hiç hasar olmadığı tespit edildi.
- Yani deprem öldürmez, çürük ve kaçak yapı öldürür savı böylece doğrulanmış mı oluyor?
H.E.- Sonuç ortada. Mesleki etik, dürüstlükle yapı denetimi icra edilirse bir nebze fazla hasar ya da hiç hasar almadan orta büyüklükte ya da büyük depremlerden insanlarımızı kurtarabiliyoruz.
- Siz Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’yla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) verdiğiniz kimi soru önergelerine nasıl cevaplar aldınız?
H.E.- Yapılar, dolgu alanları, metrobüsle ilgili çeşitli önergeler verdim. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na Türkiye’deki yüksek yapılarla ilgili önerge verdim. Mevcut deprem yönetmeliğinde 20 kat ve daha yüksek yapıların bir özel yönetmeliği olması şart. Bakanlığa Türkiye’de 20 kat ve daha yüksek binaların sayısını, bunların hangi şehirlerde olduklarını sordum. Bakanlıktan verilen cevap, “Bu bilgi bizde yok” biçimindeydi.
Ayrıca kullanılan betonun niteliği, demir, yapılan hesaplarla ilgili yönetmeliği olmayan yüksek yapılar için deprem güvenliğini nasıl sağladıklarını, bunların standartlarının ne olduğunu, bu yüksek yapıların neye göre yapıldığını da sordum. Bununla ilgili de tatmin edici bir cevap verilmedi. Topu İBB’ye attılar.
Ardından bunları Sayın Topbaş’a (İBB Başkanı) sormak istedim. Çünkü İstanbul artık gökdelenler şehri durumunda. Topbaş’a, İstanbul il sınırları içinde kaç tane 20 ve daha yüksek katlı bina olduğunu, bunların kaçının son 18 ve 10 yılda yapıldığını sordum. Bu yapıların mimari ve statik projeleriyle yapı denetim belgelerinin birer kopyasının İBB arşivinde varsa tarafıma verilmesini istedim.
İBB’den verilen cevap şuydu: “Söz konusu belgelere ilişkin istatistik kaydı belediyemizde bulunmamakta olup bunlara ilişkin bilgilerin İstanbul genelindeki 39 ilçeden temini ayrı bir çalışmayı gerektirdiğinden ilgili başvuru dilekçenizdeki bilgi edinme talebiniz karşılanmamaktadır.”
- Ama büyükşehir yasası öyle demiyor ki. Büyükşehirlerdeki bütün imar bilgileri ve izinlerinde yetkili merciler yasaya göre büyükşehir belediyeleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı değil mi? Hatta kimileri buna TOKİ bakanlığı adını da takmadılar mı?
H.E.- Ben size belgeleri vereyim. Demek ki 19 yıldır bu kenti yöneten bir büyükşehir belediye başkanlığının arşivi, istatistiği yok; yangınlara ve depremlere açık. Ne acı değil mi? Düşünün... İBB, bana ilçe belediyesinden bu bilgileri almamı söylüyor.
Yani bana şunu söylemek istiyor: Kadıköy’de yapılan dört tane gökdelenin sorumlusu Kadıköy Belediyesi’dir. Söyleyin, bunlara Kadıköy Belediyesi mi izin verdi? Siz bu kenti nasıl yönetiyorsunuz? Ondan sonra da çıkıp “Biz vatandaşı depremden koruyacağız” diyorsunuz. Hangi bilgiye göre?
Dolgu alanlarında ÇED yok
- Peki, İstanbul kıyıları boyunca harıl harıl yapılmakta olan dolgu alanları sizce deprem gibi doğal afetlere ne kadar dayanıklı olacak?
H.E.- Maltepe’deki dolgu alanı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bir önerge verdim. Verilen cevapta, “İstanbul Valiliği bize orasıyla ilgili ÇED raporuna gerek yoktur, dedi” yazılıydı. Bir buçuk kilometre kare alanı dolduruyorsunuz. Ve ÇED raporuna gerek duymuyorsunuz. Bu dolgu alan üzerinde spor tesisleri, İstanbul’un en büyük miting alanını yapacaklar. Bu alan acaba deprem sırasında nasıl davranacaktır? Japonların yaptığı hesaba göre tsunaminin orada beş metre yüksekliği var. Bu alan acaba bir tsunami durumunda ne olur? Orada hiçbir kazık çakılmadığını, taş doldurulup içine moloz atıldığını biliyorum. Ben o alanın depremde nasıl davranacağına dair hesap raporunu Sayın Topbaş’tan isteyeceğim. O alana 100 binin üzerinde insanı toplayacaklar. O alanın çökmeyeceğini nasıl garanti edeceksiniz? Çok merak ediyorum.
Bunlar muhafazakâr filan değil!
- Bir de Yenikapı kıyısı molozla doldurulup Taksim’e karşılık, Kahire’deki Adeviye Meydanı misali kendilerine miting alanı yaptıkları bilgileri var. Orası ne kadar güvenli olacak?
H.E.- Orası daha da vahim. İstanbul’un tarihi yarımadasının korunması gereken alanının hemen yanı başında. Sayın Başbakan siluete çok kızıyor ya... Acaba Sayın Başbakan Yenikapı projesini gördü mü? Siluetlere kızan Başbakan, o alan bittiği zaman tarihi yarımadanın görüntüsünün ne olacağını biliyor mu? Hani bunlar muhafazakârdı? Muhafaza etmek korumaktan gelir. Değerlerin korunması demektir. Bunlar hangi değerleri koruyor? Bu imar yağmasında çevrenin, tarihin, doğal SİT alanlarının, arkeolojik alanların nasıl korunduğunu söyleyebilirler mi? Söyleyemezler. Çünkü korunmuyor. Bir de muhafazakârız, diyorlar. Bunlar muhafazakâr filan değil. İstanbul’un miting alanına ihtiyacı vardır. O zaman da Taksim’i ona göre düzenleselerdi.
65 bin metrekare otel mi olur?
- Kıyı Kanunu’nu devre dışı bırakarak Yassıada’ya uygulanmak istenen projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
H.E.- Tarihi ve doğal sit alanı olarak tescil edilmiş Adalar ilçesinin adasında, “Ben Kıyı Kanunu’nu uygulamam” diyor. Aynı hükümetin başbakanı geçenlerde kıyı denetimine çıkmış. Kıyılar mahvolmuş. Bodrum’daki kıyı yapılaşmasına veryansın ediyordu. Sadece güldüm. Sayın Başbakan, senin bakanın dünyanın incisi Prens Adaları’nın bir adasında Kıyı Kanunu uygulanmaz, dedi. Yassıada Cumhuriyet tarihinde acı anılarla dolu olan bir yer. Terk edilmiş bir ada. Tamam. Ama belediyeye, STK’lere, Adalar halkına sormadan iş yapıyorsunuz. “Yassıada’ya yüzde 65 yapılaşma oranı veririm” diyorsunuz. Bakan Bayraktar’a TBMM’de bir çay molasında, “Yassıada’da yüzde 65 yapılaşma ne demektir” diye sordum. “Hocam, ne olacak? Alt tarafı bir otel yapacağız” dedi. Yani, 67 bin metrekarelik otel inşaatı nasıl iş?
PORTRE
PROF. DR. HALUK EYİDOĞAN
İstanbul, 1950 doğumlu. Yükseköğrenimini İÜ Fen Fakültesi Jeofizik Bölümü’nde yaptıktan sonra aynı fakültede yüksek lisans, İTÜ Jeofizik Bölümü’nde de doktora derecesini aldı. Akademik yaşamına İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Kürsüsü’nde başladı. Başbakanlık Proje Uygulama Birimi Marmara Depremi Yeniden Yapılandırma Projesi’ne danışmanlık yaptı. İTÜ Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanlığı, İTÜ Senatosu ve İTÜ Maden Fakültesi Yönetim Kurulu Üyeliği, Başbakanlık Ulusal Deprem Konseyi Başkanlığı’nı yürüttü. Haziran 2011 genel seçimlerinde CHP’den İstanbul milletvekili seçildi.
TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu üyesi.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- 'Seküler müdür kalmadı'