İnsanlık iki hafta sonra yeni bir yıla giriyor.
Zamanı adlandırmamız, sayılarla nitelememiz ne kadar görece olsa da yeni bir yıl yeniliklerin, iyiliklerin beklendiği bir yıldır ne de olsa...
Ya da hiç değilse ümit etttiğimiz...
Şairin dediği gibi, ümit fakirin ekmeği olsa da...
Söz, bugün artık neredeyse tümüyle unutulmuş, şair, yazar, bir dönem mizah yazarı, gazeteci, siyasetçi Orhan Seyfi Orhon’unmuş (1890-1972). Bu vesile ile onu da anmış olalım.
Bizim adlandırmamızla 2025 sona eriyor, 2026’ya giriyoruz.
2025 denince Gazze’deki vahşet, Ukrayna’da sona ermeyen savaş ve Ortadoğu’da Suriye odaklı emperyalizm oyunları anımsanacak.
Ve tabii, bizim bakımımızdan, Ortadoğu’daki emperyalist oyunların tam odağındaki kendi ülkemiz...
Çatırdamakta olan Cumhuriyet değerleri...
Hafifçe de olsa uyanmaya başlar gibi olan halkımız vb.
***
2025’le ve kendimizle sürdürelim...
Ben ülkemiz için hiçbir zaman bu kadar kaygı duymamıştım.
En kötü zamanlarımızda bile, başta sınırlarımız olmak üzere bir ülkeyi o ülke yapan değerler tartışma konusu olmamıştı.
Cumhuriyetimizin sadece değerleri değil, kendisi böylesine küçümsenip saldırıya uğramamıştı.
Ve hukuk... 80 darbesi ve Ergenekon dönemleri dışında hiçbir zaman bu ölçüde siyasal iktidarın infaz kurumuna dönüşmemişti.
Bir yılı geride bırakırken ülkemiz bakımından özellikle bu sorunları ve nedenlerinin neler olabileceğini düşünüyorum.
***
Sanırım başlıca neden, bugün siyasal iktidarı elinde tutan başlıca kişi ve çevrelerin, en hafif deyimiyle, Cumhuriyeti ve değerlerini yeterince içselleştirememiş olmalarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti hangi koşullarda, hangi olumsuz etkenlere karşı, hangi güçlükler aşılarak kuruldu?
Sadece iktidar çevreleri değil, büyük çoğunluğuyla halkımız ve korkarım aydınlarımızın pek çoğu, ezbere bilgiler dışında bunun tam olarak bilincinde değil.
İktidar çevreleri ülke yönetmenin şirket yönetmekten farksız olduğunu açıkça dile getirerek bu konudaki tavır ve kimliklerini ortaya koydular.
Bu nedenle onların bugün yaşanmakta olanlardan kaygı duymaları söz konusu olmadığı gibi zaten olumsuzlukların çoğunun nedeni ve tarafıdırlar.
Beni asıl kaygılandıran, ekonomik sorunlar dışında bir kaygısı yokmuş gibi görünen halkımızın ve ne yazık ki yine büyük çoğunluğuyla gençliğimizin ve aydın demeye dilim varmayan okumuş yazmışlarımızın kuzuların sessizliğini andıran vurdumduymaz sessizliğidir.
Bir yerde topluca duran, sakince oturan insanlar gördüğümde “Ülkemiz elden gidiyor haberiz var mı? Yakında Türkiye diye bir şey kalmayabilir, ekonomik sorunlarımızdan da çok daha vahim bir gerçektir bu!” diye haykırasım geliyor.
Kuşkusuz “Kaçık bu” diyecek, gülüp geçeceklerdir.
***
Ortalık yerde bağırmıyorum fakat zihnim çığlık çığlığa bu düşüncelerle dolup taşıyor.
Türkiye Cumhuriyeti modern anlamda ulus devlet oluşturan cumhuriyetlerin en gencidir.
Avrupa cumhuriyetlerinin uluslaşma süreçlerinin 300, 500 yıllık geçmişleri var.
Balkanlar’daki bağımsızlık savaşlarının tarihi bile 200 yıla yaklaşıyor.
Kaldı ki hiçbir çağdaş cumhuriyetin yakın geçmişinde, Osmanlı’nın yıkıntılarından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde olduğu gibi, birbiri içinde, dil, alfabe, ulusal kimlik ve modernleşme sorunları yaşanmadı.
Türkiye Cumhuriyeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasının ürünü yepyeni bir modern ulus devlettir. Yepyenidir. Bu nedenle de yara almaya daha açıktır ve dışarıdan emperyalizmin, içeriden cumhuriyet ve çağdaşlaşma karşıtlarının haince saldırılarına karşı daha bilinçli, daha kararlılık ve kuvvetle korunup savunulması gerekir.
Sözünü ettiğim öteki modern ulus devletlerin böyle bir sorunu yoktur. Türkiye ise elbette üstesinden gelinmesi gereken ekonomik sorunların çok üstünde ve ötesinde, genç bir ulus devlet olarak böyle bir var olma yok olma ikileminin tam kavşağındadır.
Bu gerçeği öncelikle aydınlarımızın kavraması ve halkımızın özellikle bu yönde bilinçlendirilip örgütlenmeye çalışılması gerekir.
***
Yeni bir yıla bu kaygılarla ve yüreğim cezaevlerindeki arkadaşlar için çarparak yaklaşırken bütün kötülüklere karşın insana daha yaraşır bir dünyaya ve Türkiye’ye umudumu korumak istiyorum.
Okurlarımın yeni yılını şimdiden kutlarken iki hafta dinlenme izni istiyorum.