Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kâzım'ın Kanatlanışı
BİRKAÇ hafta önce gördüğümüzde, bakışları yıllar önce eylül kotrasının kıç havuzuna oturmuş Fikret Kızılok’unkilerden farklıydı. Fikret, sanki bırakıp gittiği başka evrenlerden bu dünyanın yeryüzüne, denizine, teknelerine, bulutlarına ve insanlarına bakar gibiydi; hüzünlü ama nedenini açıklamayan, sorgulayıcı ama sorularını sormayan, veda edici ama vedalaşmayan bakışlarla. O hepsini müziğiyle çoktan dile getirmişti.
Kâzım Kanat öyle değildi. Kim bilir, “gidici” olduğunu belki birileri söylemişti; belki kendisi de biliyordu ya da hissetmekteydi. İskele bordamızın iki tekne ötesinde marina pontonuna kıçtankara bağlanmış orta boy tirandilini, “gitmek” yerine, “kalmak” ya da, olsa olsa “gidip gelmek” için satın almıştı. Zaman zaman ailesini ya da arkadaşlarını alıp “çıkış” yaptığında, “akşama dönüş” çıkışıydı bu hep. “Florida” teknesi. Uzak diyarları düşündüren adına karşın, her şeyiyle yerliydi: bandırasıyla, bağlama limanını gösteren “L. Bodrum” yazısıyla, direğinde dalgalanan ay yıldızlı ve siyah-beyaz çizgili Beşiktaş bayrağıyla.
Herhalde, yaşamını böyle sürdürmek, biraz da içinde sakladığı bir direniş iradesinden kaynaklanmaktaydı: Sakarya’daki gibi sonuna kadar yılmamak, bir Çengel Hüseyin ya da İbrahim Üzülmez inadıyla maça asılmak.
Cengâverliğe, kahramanlığa soyunmadan.
Yalnız spor yazarları değil, bütün futbol meraklıları da bilir ki, koyu Beşiktaşlıydı. Ama yine herkes bilir ki, öyle olması, spor yazarı olarak değerlendirmelerinde nesnellikten uzaklaşmasına yol açmamıştır. Hatta denebilir ki, sevdiği takım söz konusu olunca eleştirileri daha acılaşır, kalemi daha keskinleşirdi. Doğru yazarlıkta temel koşulun -ele alınan sorun kulüp tutkusu gibi en vazgeçilmez bir alanda bile olsa- en başta nesnellik demek olduğunu göstermekteydi.
O açıdan bakınca, gerçek sevginin nasıl olması gerektiğinin en iyi örneğini vermekteydi.
Sevmek, sevilenin daha iyi olmasını istemek değil midir?
Ne var ki, büyük olasılıkla tam da bu nedenle, yani anlatışlarında nesnel, değerlendirmelerinde ölçülü, eleştirilerinde insafsız olduğu için, çok kişinin kalbini kırmış, yüzeysel arkadaşlıkları sona erdirmiş, belki de gereksiz düşmanlıklar edinmiş olabilir.
Ama öyle olsa da, bu onun kusuru ya da suçu sayılmaz ki. Böyle insanlara sahip toplumlarda eleştirilere hoşgörüsüz olanlardır kırgınları ve kusurları yaratanlar. Zaten, şöyle ya da böyle, aramızdan göçüp gitmiş olanlar için bütün değerlendirmelerimizde aslolması gereken hoşgörü değil midir?
Hele giden. Kâzım gibi, sessizce kanat çırparak bir yerlere uçup gitmişse.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!