İtalya izlenimleri -4 Venedik’te 600 yıllık yas!

24 Eylül 2022 Cumartesi

En büyük ressam, ışık. Hele bir de kara, deniz ve gökyüzü güzellikte yarışıyorsa ışığın yapmayacağı resim yok.

Alpler’den gelen Po ve Piave ırmaklarının oluşturduğu deltada kurulu Venedik 118 ada, 403 köprü ve 7 bin gondolla benzersiz bir şehir. Böylesine renkli bir şehirde bütün gondolların siyah olması dikkati çekiyor. 

15. yüzyılda Avrupa’yı saran veba salgını nüfusu yarıya indirdi. Avrupa 14. yüzyıldaki nüfusuna ancak 18. yüzyılda ulaşabildi. Venedik’te de vebadan en çok gondol kaptanları etkilenmiş, çoğu yaşamını yitirmiş. Onların yasını tutmak için bütün gondollar siyaha boyanmış. Yas 600 yıldır sürüyor.

Vebadan din adamları daha az etkilenmiş. Kendilerini manastırlara kapatıp insanlarla bağlarını azaltmışlar. Bu durum sorgulamaya neden olmuş. Rönesans’ı doğuran nedenlerden biri bu...

Osmanlı’nın en dişli rakiplerinden biri olan Venedik’te geçmişte tacirlerimizin kaldığı bir de Türk hanı var.

***

Venedik’te kanalların tacı köprülerin üzerinden geçerken fotoğraf için en ideal yerin köprü ortası olduğunu insan yığılmalarından anlıyorsunuz. San Marco meydanının hemen arkasındaki, ana kanalı gören köprünün üstü, yanı her tarafı kapalı. Adı ürpertici:

Son nefes köprüsü!

Köprünün bir ayağında asırlar önce yargılamaların yapıldığı bina var. Mahpuslar ölüm cezasına çarptırılırsa bu köprüden son kez dışarıya bakıp infaza götürülüyormuş. Kimi mahpuslar, dönüşü olmayan bir yola girmenin çaresizliği içinde son bir umut kendisini suya atıyormuş. Kaçması mümkün değil. İnfaz erken gerçekleşiyormuş!

Bu nedenle her tarafını kapatmışlar. Artık burada yargılama yok ama özgürlüğe atlamayı önlemek için alınan önlemi kaldırmamışlar. Bu köprüde nefes almak başka bir şey!

Venedik’ten önceki durağımız Verona’nın pek çok özelliğinden biri Shakespeare’in Romeo ve Jüliet’ine ev sahipliği yapması. Capello Caddesi üzerindeki Jüliet evini görmek için hayli uzun kuyruğun en sonuna geçmeniz gerekiyor. Yüksek kemerli kapıdan girince ilk dikkati çeken meşhur balkon. Genç çiftler oraya çıkıp öpüşmek için ayrıca kuyruğa giriyor. Bahçedeki Jüliet olduğu kabul edilen heykelin çektiğini hiçbir heykel çekmemiştir. Sağ memesine dokunanın işte ve aşkta hep şanslı olacağı söylentisi yerleşmiş. Gelen oraya yumuluyor. 5-6 yıl önce hayli yıpranan memede yarılmalar olduğu için heykeli yenilemişler.

***

Cenova yakınlarındaki Portofino, Akdeniz kıyısında, özenle hazırlanmış vitrin gibi bir kasaba. Bir şarkının meşhur ettiği Portofino ilk bakışta Foça’nın hayli küçüğü. 

Ulaşım denizden. Yaklaşırken bir yandan manzaraya doyamıyorsunuz, “Kıyıya varmasak” diyorsunuz, bir yandan da renk cümbüşünün içine dalmak için sabırsızlanıyorsunuz.

İtalya’nın tarihi şehirlerinde en yeni yapılar 19. yüzyıldan kalma. Venedik doğuya, Napoli Akdeniz’e, Milano Avrupa’ya, Floransa aydınlığa, Roma dünyaya açılan kapı denebilir. Her biri müze. Bir de tümüyle korunmuş, baştan sona ortaçağ kokan daha küçük yerleşim yerleri var. San Gimignano ve Siena’nın adını geçirmemek olmaz. Sokaklarda dolaşırken “Tarih böyle korunur” diye mırıldanmadan edemiyorsunuz.

Garda ve Nemi Gölü’nü izlerken ise “Doğa böyle korunur” diyorsunuz.

Şehirden şehre giderken tarım alanlarının ortasından geçiyorsunuz. Uçsuz bucaksız ekili topraklar adeta desen gibi, bakmaya doyamıyorsunuz.

Napoli’de Vezüv Yanardağı’nın lavları altında kalan Pompei şehrinin gün ışığına çıkarılıp restore edilmesine şapka çıkarıyorsunuz.

Ülkenin kuzeyinden güneyine giderken kalkınmanın çok da dengeli olmadığını görüp, refahtan eşit pay alma mücadelesinin devam ettiğini görüyorsunuz. 

Son sözümüz İtalyanların ülkelerini anlatış cümlesi olsun:

İtalya mıknatıstır, çeker!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları