Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin üzerinden bir yıl geçti. 8 Aralık 2024’te Şara ve beraberindekiler Halep’ten çıktıkları engelsiz yolculukla Şam’a vardılar. Havaya sıktıkları zafer kurşunları Esad güçlerine sıktıklarından çok daha fazlaydı.
O günü Türkiye’de de iktidar büyük bir coşkuyla kutladı, temkinli davrananları Suriye’deki başarıyı kıskanmakla suçladı. İktidar medyası Şara’nın gelişini öylesine benimsedi, kendileştirdi ki hızını alamayıp Halep’ten Musul’a, oradan Kudüs’e kadar plaka bile verdi.
Daha başlangıçta biz de gerek bu sütunlarda gerekse yer bulduğumuz ekranlarda şu noktanın altını çizmiştik:
Sadece komşularımızda değil, dünyanın hiçbir bölgesinde kendi halkına acı çektiren, zulmeden, otoriter, baskıcı yönetim istemeyiz. Bu bağlamda Esad rejiminin de halkın içindeki desteğinin dibe vurmasıyla birlikte devrilmesi, demokratik bir rejimin kurulması açısından olumludur. Bu aşamadan sonra bütün mesele Suriye’nin bütünlüğü ve tüm kesimlerin bir arada yaşama duygusunun yükseltilmesidir.
***
Biz yukarıda aktardığımız yerde duruyoruz. Bir yıllık zaman diliminde Suriye’de olanları satırbaşlarıyla paylaşalım:
1-Gerek Suriye’nin bütünlüğü gerekse Türkiye’nin güvenliği açısından SDG’nin Şam yönetimine entegre olması en önemli unsurdu. Bu konuda atılan adımların ve imzaların gerçekçi olup olmadığını uzun uzun tartışmak yerine sadece Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Doha’da Reuters’a verdiği demeci aktaralım. Diyor ki:
“SDG, Şam yönetimiyle uyum içinde olacağına dair bir sinyal vermiyor!” Bu cümle Suriye’nin bütünlüğünün hâlâ birinci konu olduğunu göstermeye yetiyor.
2-Fidan’ın bu demecinin Türkiye’deki yayın organlarına yansıdığı gün iktidar medyası Suriye’de gelinen noktada her şeyin tamamlanmış olduğunu manşetlerden duyuruyor. Üstelik yine aynı gün YPG’nin lideri Mazlum Abdi Jerusalem Post’a demeç veriyor. Diyor ki:
“İsrail’in yardım teklifine sıcak bakıyoruz. 100 bin üyemiz var. Aleviler ve Dürziler SDG’yi destekliyor!”
3-Şam yönetiminin silahlı gücü, SDG’nin yarısından az. ABD, SDG’ye hem yeni silahlar gönderiyor hem eğitiyor. Bu durumda kim kime entegre olacak? Ya da bir entegre olmasın diye özenli ayrıştırma mı var?
4-Seçimler bir ülkede birlikte yaşamayı güçlendirmek, demokrasiyi yaşamak için yapılır. Suriye’de ekimde yapılan seçimlerde üç ilde sandık konmadı; Rakka, Haseke, Süveyda. Bu, ülkenin güneyi ile kuzeyinin önemli bir bölümünün halk meclisinde temsil edilmemesi demek. Seçimler birleştirici mi oldu ayrıştırıcı mı?
5-Mart’ta imzalanan 53 maddelik metin geçici anayasa kabul edildi. Yeni anayasa yapımı için ön hazırlık aşaması bile başlamadı.
6-Türkiye’deki Suriyeliler dönmüyor. Arada sorup ölçüm aldığımız bir okulda geçen yıl 450 Suriyeli öğrenci vardı, dün sorduk sadece 75’i gitmiş.
***
Türkiye’de başlayan “terörsüz bölge terörsüz Türkiye” arayışı da Suriye’deki gelişmelerden bağımsız değildi.
Öcalan’la AKP, MHP, DEM temsilcilerinin yaptığı görüşmeden sonra hazırlanan tutanağın dörtte birinin kamuoyuna duyurulması, dörtte üçünün gizlenmesi iki etkene bağlanıyor:
Öcalan’ın Suriye’ye farklı bakışı, iktidardan istemleri!
Bu ayrı bir yazı konusu. Birinci yılın sonunda görünen şu:
ABD-İsrail, Suriye planını adım adım uyguluyor. Plan, etkisiz, Ürdünvari bir Suriye. Bunu Türkiye’deki iktidara da kabul ettirmiş görünüyorlar.
Bütün mesele Türkiye’de milletin kabul edebileceği bir şekle getirmek!
Bu gidiş ne Türkiye’nin ne bölgenin hayrına.