15 yaşında ABD’li Cori Gauff adlı bir genç kız, ünlü Wimbledon tenis turnuvasında, kendinden 24 yaş büyük, dünyaca ünlü, yılların şampiyonu Venus Williams’ı yenerek çok büyük bir başarıya imza attı. Maçtan sonra Williams kendisini tebrik ederken, Coco, “Çocukluk idolümü yenmenin mutluluğu içindeyim” diyerek gözyaşlarını tutamıyordu. Bu haberi okuduktan sonra arkama yaslandım ve şöyle bir düşündüm. Neden bizde, 80 milyonluk Türkiyemizde bir ‘Coco’ yetişmiyor, daha doğrusu yetiştiremiyoruz? Tenis sporuna yabancıyım. Sadece 80’li, 90’lı yıllarda Bostancı’da Taç Spor Kulübü varken rahmetli Nazmi Bari ve Behbut Cevanşir ağabeylerimizin nefis maçlarını zevkle seyrederdim. Kulübe gelen kişiler ve çocukları varlıklı ailelerdi, bunun dışındaki aileler ve çocuklar ise, ki onlara ben de dahildim, ancak okullarımızdaki veya Bostancı’daki 8 kişilik futbol sahasında, zaman zaman sabah 10’dan akşam 6’ya kadar topun peşinde koşarlardık. Tek malzememiz ortaklaşa aldığımız top ile babacığımızın vasat geliriyle aldığı krampon, birer atlet ve şortumuzdu. Maçtan sonra da sahildeki pırıl pırıl denizimizde yıkanırdık, bu bizler için ne büyük bir mutluluktu. 15’lik Coco’nun o yaşadığı mutluluğu ben de, 18 yaşında Bostancı’da yapılan o meşhur yazlık Bostancı Futbol Turnuvası’nda yaşamıştım. Takım olarak hayalimizdeki meşhur futbolculara rakip olmuş, hatta o dönemin en meşhur futbolcusu Lefter’e karşı oynayıp onun takımını yenerek şampiyon olmuştuk. O yıllarda sadece Bostancı mı? Erenköy, Kuşdili Çayırı, Kadırga, Şenlikköy, Kanlıca, Beykoz, Çapa ve Topkapı’da onlarca toprak veya çim sahalarda gençler top koştururlardı. Sonra da kabiliyetli veya okuluna futbolu tercih edebilenler, İstanbul’da ya Beşiktaş, ya Galatasaray ya da Fenerbahçe genç takımlarına gider sonunda da kaliteli futbolcular olarak sahalarda yer alırlardı. Turgay, Coşkun, Tugay, Can, Cem, Cemil, Rıza, Şenol, Birol, Ali ve Feyyaz gibi. Futbolun yanında bir dönem TV dizisi olarak milyonların seyrettiği meşhur ‘Beyaz Gölge’ dizisinde koç Ken Reeves adıyla eski basketbolcu Kenneth Joseph’in verdiği teknik ve psikolojik müthiş derslerle, tüm Türk gençliği ve spor camiası basketbola adeta kilitlenmişti ve de tüm okullar basket potaları ile adeta donatılmıştı. Türkiye’de bir basketbol reformu başlamıştı ve neticesinde birçok genç basketbolcu kulüplerde ve Milli Takımımızda büyük başarılara imza atmışlardı. İşte bu rüzgâr hâlâ aynı hızla basketbolumuzda devam etmektedir. Sebebi, tüm gençliğin basit de olsa, saha ve tesis imkânı bulmasıdır. Bu arsaların bitimiyle, futbolcu sıkıntıları altyapıya ilk yönelen Beşiktaş ve Trabzonspor ile sonradan Galatasaray’ın da katılımıyla kısa bir dönem de olsa, bu kulüplerimiz ve onların teşkil ettiği Milli Takımımız ile büyük başarılara imza atmışlardır. Sonra mı? Altyapılarını bitiren bu kulüpler tek tek iflasa, Türk futbolu da en alt kategorilere düşmüştür. Nereden nereye geldik değil mi? Şimdi sorum Sayın Gençlik ve Spor Bakanı ile değerli kardeşim Sayın Gençlik Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan’a. Türkiyemizde profesyonel ve amatör kulüplerimizde tenis sporunun durumu nedir? Paralı üyesi olan kulüpler dışında, tenis sporumuz okullarda veya başka nerelerde ve ne şartlarda yapılmaktadır? Sporda eskiye nazaran çok güçlü ekonomik bütçelerimiz ve de çok güçlü sponsor kuruluşlarımız olmasına rağmen, dünyada ve Avrupa’da neden önemli başarılarımız yoktur? Bu branşın okullarda ve ülke bazındaki durumu nedir? Bu sorular hiçbir art düşünce olmadan, tamamen eski bir altyapı yöneticisinin ve bir dönemki TFF Başkanı’nın, tamamen bilgi almak ve spor camiasını bilgilendirmek amaçlı samimi duygu ve düşünceleriyle sorulmuştur.
Yazarın Son Yazıları
Değerli okurlarım, bugün futbol yazısı yok. Neden mi?
Tarihi sınavdayız
Sınıfta kaldık
Derhal istifa
Vur abalıya!
TFF Başkanımıza soruyorum
Başakşehir Futbol Kulübü’nü dikkatle takip ediyorum. Her sezon başa oynuyor ve de bunun yanında her yıl Avrupa kupalarında başarılı sonuçlar alarak ülkemizin yüz akı oluyor. Ligimizde bu yıl da en büyük favorim Başakşehir. Okan Buruk futbolculuğundan beri çok takdir ettiğim bir hoca. G.Saray’ın altyapısında yetişen, çok başarılı bir futbol yaşantısından sonra soyunduğu hocalık dönemine yine başarıyla devam etmekte. Bu yıl ekibiyle şampiyonluğu göğüslerse kimse şaşırmamalı.
Türk futbolunun çok değerli eski futbolcusu, FIFA kokartlı dünyaca ünlü hakemi, eski MHK başkanı ve TFF yönetim kurulu üyesi Hilmi Ok ağabeyimizi maalesef kaybettik.
Sevgili futbolseverler gerçekten Türk futbolundaki bu perişanlığa, hatta biraz ağır olacak ama yozlaşmaya, kalitesizliğe, kavgalara, ayrışmalara dur diyecek yok mu? Futbolumuz neresinden tutarsan tut elinde kalıyor.
Uzun yıllar Fenerbahçe’de, sonra da PTT ve Ankaragücü’nde futbol oynayan, milli takım formasını giyen, rahmetli Yılmaz Yücetürk Hocam canım kardeşim, futbolu bıraktıktan sonra Almanya’ya gitmişti. Köln Spor Akademisi’ni bitirmiş, Almanya Futbol Federasyonu Başkanlığı tarafından kendisine Bundesliga takımlarının antrenman sistemleri üzerinde tez hazırlama görevi verilmişti. İşte o günlerde ben de TFF Başkanı olmuştum. İlk iş olarak Almanya’dan onu alıp getirip, TFF Araştırma, Planlama, Eğitim, Denetim (APED) Başkanı yapmak olmuştu. Yanında da başta Tamer Güney Hocam ve futbol akademisyenleriyle müthiş bir ekip kurmuştum. Neden bu eski anıdan başladım? Bu hafta Kırklareli, F.Bahçe kupa maçı dolayısıyla adeta bir bayram havası yaşamıştı. F.Bahçe’yi seyretmek için civar il ve ilçeler dışında, komşu ülkelerden dahi yüzlerce insan Kırklareli’ne akın etmişti. Esnafın yüzü gülmüştü. İşte sevgili okurlarım futbolun gülen güzel yüzü budur. Ama biz ne yaptık, bu gülen yüzü nefret ve hiddete dönmüş bir yüz haline getirdik. Artan bir şekilde de devam ettiriyoruz. Allah sonunu hayır etsin!
Değerli okurlarım, köşemde her hafta yazılarımın çoğunda kesinlikle şu önemli konu hep yer alır. TFF Kanunu’nu tam özerk hale getiremez, özerk federasyonun yönetmelikleri bilinçli bir şekilde düzenleyemez.
Değerli okurlarım, inanın yıllardır Türk futbolunun içindeyim. Ancak ülkemizde 25 senedir, bilhassa son yıllarda daha da artan bir şekilde, futbolumuzun bu kadar ayağa düştüğü, kalitesizleştiği, insanları birbirine düşürdüğü, ekonomik açıdan da iflasa götürdüğü bir dönemi hiç görmemiş, yaşamamıştım...
Sayın Spor Bakanımız Süper Lig kulüplerini toplayarak bir çalıştay başlattı.
Bu benim başlığım değil. İlk lisansını 1970’te alıp futbola başlayan, sonra kaleci olarak başta Fenerbahçe ve Rizespor olmak üzere 12 yıl profesyonel liglerde, 4 yıl da amatör ligde oynayan, şu anda da amatör kümede Küçükyalı-Örnekspor’da fahri olarak teknik direktörlük yapan, UEFA-A lisanslı teknik direktör ve kaleci antrenörü, bir futbol misyoneri Alpaslan Tekin’in sözü bu.
Değerli okurlarım her hafta bu köşemde sizlere elden geldiğince, Türk futbolunu yönetenler ve de kulüplerimizle ilgili, kişisel görüşlerimi aktarıyor, onlara bazı tavsiyelerde bulunuyorum, bugün ise bu gündemin dışına çıkmak istiyorum. Bence şu sıralarda ülkemizde futboldan çok daha önemli husus, Türk gençliğinin eğitim sorunudur. Kitabımla ilgili yüzlerce okula, üniversiteye gittim, gitmeye devam ediyorum, edeceğim de.
Mustafa Kemal Ulusu
Galatasaray’sız Milli Takım
Futbol başladı da!
Süper Ligimiz ve kalitesi
Kulüpler Birliği ne iş yapar?
Süper Lig başlarken
Türkiye’de artık futbol konuşulacak!
Neden biz böyleyiz?
Türk Futbolu’ndan manzaralar!
Yeni MHK hayırlı olsun
Sayın Spor Bakanımın dikkatine
İstanbul’un yeni Başkanı
TFF ve kulüplerin durumu
Neden biz böyleyiz?
Nereden, nerelere geldik!
TFF seçimi mi?
Fatih Hoca’ya açık mektup
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı
Her şey güzel olacak