İtalya’nın Le Pen’i sırada...

24 Temmuz 2022 Pazar

İtalyan parlamentosu Roma’nın göbeğinde. Her gün elimi kolumu sallaya sallaya önünden geçtiğim bir yer.

En beter terör dönemlerinde dahi Papalık mirası parlamento sarayı “Monte Citorio”nun, bu denli ağır çevik kuvvet kuşatması altına kalışına tanık olmadım.

19. yüzyıl sonunda o dönemde yeni kurulan İtalyan Birliği’nin eline geçen ve temsilciler meclisine dönüşen binanın verdiği duygu, hemen her dem el altında olması ve de halka yakınlığıdır.

Bu duygunun ilk defa çok güçlü bir biçimde kırılışına, ay başında parlamento binasıyla aynı adı taşıyan Monte Citorio Meydanı’ndan geçerken tanık oldum.

6 Temmuz... İstanbul’a dönüşümden tam iki gün önceydi.

Başkenti felce uğratan büyük bir taksiciler grevi yaşanmaktaydı.

Uber’in İtalya’ya el atmasından ve taksi lisanslarının liberalleşmesiyle beraber plaka ücretlerine yatırdıkları sermayenin buharlaşmasından korkan taksiciler öfkeliydi.

Böyle öfke görmedim...

Merkezi ablukaya alan güvenlik güçlerince frenlenmeseler, rahatlıkla parlamentoyu basıp teslim alabilecek taşkın bir öfke patlamasından söz ediyorum.

Polis, temsilciler meclisinin baktığı Monte Citorio Meydanı’nı çevirmekle kalmamış, parlamentonun hemen yanı başından geçen Beyoğlu yoğunluğundaki Via del Corso trafiğini de çepeçevre kuşatmıştı. Kentin merkezi tamamiyle felç olmuş, kepenk kapatmaya zorlanan çevre dükkânlara erişim engellenmişti.

Nitekim telefon paketimi yenilemek için gittiğim Turk Cell muadili TIM’in parlamentoya komşu Corso şubesine zinhar giremedim. Civarda yalnız bıçakla kesilir gibi fiziken hissedilen ve dalgalarla büyüyen öfke selinin yankıları vardı.

Roma’nın kalbinin attığı meydandan püskürtülen taksicilerin sloganları ile hükümet karşıtı küfürleri her an güçlenerek yayılmaktaydı.

Küfreden göstericiler bizde olsa derhal göz altına alınırdı. Elbette böyle bir şey olmadı. Ama beri yandan halkın parlamentosu ile göstericiler arasında aşılmaz bir öfke duvarı örüldüğü ve bu öfke duvarının yalnızca Uber rekabetinden kaynaklanmadığı çok açıktı.

Hayat pahalılığı, yitirilen refah devleti kazanımları ile aşınan haklarının bilincinde olan herkes kendince bu öfkeden pay çıkarabilirdi.

KIRMIZI PAZARTESİ GİBİ

Bundan sadece 15 gün önce polis tarafından çembere alınan Monte Citorio Meydanı önünde kendi kendime, “Nasıl olur da bu öfkeyi duymazlar? Ve sadece polisiye önlemlerle önüne geçmeye çalışırlar?” diye düşündüğümü hatırlıyorum.

“Günden güne artan ve somut olarak hissedilen bu çaresizliğe, sıfırlanan yaşamlara nereye dek duyarsız kalabilirler?” diye aklımdan geçirdiğimi de.

O yüzden hafta içinde “eşsiz kurtarıcı gözüyle bakılan” Mario Draghi hükümetinin düşürülmesine hiç ama hiç şaşmadım. Elbette tanık olduğum taksiciler grevi nedeniyle değil. Ama her geçen gün yükselen ve hissedilir boyutlara ulaşan çaresizlik dozu sebebiyle mevcut hükümetin er ya da geç duvara çarpması kaçınılmazdı.

Bir tür “Kırmızı Pazartesi” gibi...

Marquez’in romanını okuyanlar bilir.

Tüm kasaba halkı tarafından işlenileceği bilinen bir cinayet vardır...

Ama kimse bir şey yapmaz. Cinayet engellenmez.

İtalya’nın teknokrat başbakan Draghi’nin sonu da bire bir böyle oldu.

POPÜLİZMİ BESLEYEN UÇURUM

Özal-vari yöntemlerle -düşük büyüme, ağır bürokrasi, borç yükü gibi- Çizme’nin tüm kronik sorunlarını sihirli değnekle çözeceğine inanılan, uluslararası düzenin gözdesi “süper Mario” bir yanda...

Sistemden dışlananların, püskürtülenlerin ve kaybedenlerin bu sınırsız öfkesi diğer yanda...

Popülizmleri besleyen savruluş tam işte bu açılan uçurumdan kaynaklanıyor.

Şaşırtıcı olan, Draghi hükümetinin, ana akım medyada dumur yaratan çöküşü değil...

Düzenin bu kerte istikrarsız ve yüksek patlama potansiyeline sahip bir dengesizlikle sürdürülebilirliğine olan inanç.

Popülizmlerin yükselişi, ilerici kesimler ve sol partilerin bu çelişkili alanı tamamen boş bırakmasından kaynaklanıyor.

Çaresiz kitleler, kendilerine kulak verdiklerini düşündükleri ilk demagoga ve şarlatana sarılıveriyorlar.

25 Eylül’de yapılması planlanlan erken seçimlerin favori lideri sayılan İtalyan Le Pen’i Giorgia Meloni tam bu sağ popülist demagoglardan biri.

Haftaya buradan devam.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları