“İnşaatlardan belediye başkanları değil, teknik elemanları sorumludur. Belediyeler Birliği uyumasın; bizi suçlayanları uyarsın…”

Bu serzeniş Milas’a bağlı Ören’in Belediye Başkanı Kazım Turan’a ait. 29-30 Ekim tarihli Haber Türk’teki köşesinde “inşaatlardan belediye başkanları da sorumlu tutulmalıdır” diyen Fatih Altaylı’ya sert tepki gösteren Turan, Altaylı’ya ve basına ilettiği uzun açıklamasında özetle diyor ki;

“Bir belediye başkanı ilkokul mezunu bile olabilir veya benim gibi mühendis… İnşaatları ise Teknik Uygulama Sorumluluğunu (TUS) üstlenen mimar ve mühendisler denetler. Depremde çöken binalardan TUS’lar yerine başkanları sorgulamak bilgisizliktir. Belediye birlikleri ve dernekleri, bu haksız suçlamalara neden susuyorlar?” (Devrim gazetesi - 2 Kasım 11)

Fatih Altaylı bu öfkeli başkanımıza yanıt verdi mi izleyemedim; ancak okuduğumda ister istemez aklıma şu geldi;

“Ey kızgın başkan! Son KHK’lerle ne imar yetkiniz kaldı, ne ruhsat, ne de oturma izni... Örneğin cennet beldenizi cehenneme çevirebilecek bir inşaata imar olanağı vermediğinizde, 3 ay sonra imarı, ruhsatını hatta iskânını bakanlık verebilecek. Peki, buna neden sesinizi çıkartmıyorsunuz? Hükümete demokrasinin beşiği olduğunuzu neden anımsatmıyorsunuz? Hatta böylesi bir imar darbesine bile sessiz kalan birliklerinize neden yüklenmiyorsunuz?”

Kuşkusuz bu sorum, aynı zamanda ülkemizdeki 3 bini aşan tüm belediye başkanlarına... Kent halkının demokratik temsilcileri olarak, kentinizi mahvedebilecek inşaatlara bakanlıkça izin verilmesini sağlayan yeni düzenlemeye neden seyircisiniz?

Göstermelik “TUS”lar

Gökova Körfezi’ndeki antik Ceramos ile iç içe yaşayın Ören’in başkanı Turan’ı 90’lı yıllardaki başkanlığından beri tanırım. İlk seçim kampanyasına da destek için katılmıştım… Çünkü Turan, 80’lerden sonra Gökova’ya heyula gibi çöken ‘termik santral’a’ karşı yöre köylüleriyle birlikte ilk direnen; bir Ören çocuğu olarak beldesini ve yöresini termik zehirlenmeden korumak için militanca çaba gösteren çevreci bir arkadaşımızdı. Bugüne kadar da o unutulmaz direnişiyle kazandığı güven sayesinde her seçimi kazandı. Üstelik farklı partilerden aday olarak...

Ne var ki Altaylı’ya tepkisi yanlış ve haksız. İnşaatları elbette TUS’u üstlenen uzmanlar kontrol ederler ama bunun yerine getirilmesini sağlamak ve denetlemek de tartışmasız belediyelere aittir.

Eğer bir belediye yönetimi, sadece yasal kural yerine gelsin diye mimar ve mühendislerin imzasını ruhsata attırarak inşaat izni verebiliyorsa, aynı inşaat denetimsizlikten çöktüğünde “benim kabahatim yok” nasıl diyebilir? O belediyede sicili tutulmayan, hatta belki o kentte bile yaşamayan “göstermelik TUS” imzası atan kadar attıran da sorumludur.

Kaldı ki dere yatağında; ya da olması gerekenden daha yüksek inşa edilmiş veya kaçak katlar eklenmiş yapıların baş sorumlusu bunlara izin veren, göz yuman, hatta özendiren yerel yöneticilerdir.

Sözü yine belediyelerin imar yetkilerine el konulmasına getirmek istiyorum... Çünkü Kazım Turan aynı zamanda “sosyal demokrat”tır. Yani yerel yönetimlerin, kent halkı adına üstlendikleri sorumluluklara sahip çıkmasını savunması gereken bir düşüncenin temsilcisidir. Bir kez daha hem Turan’a, hem de tüm belediye başkanlarımıza soruyorum:

“İmar yetkilerinizi kim bilir hangi rant projeleri uğruna elinizden alan KHK’ye neden tepki göstermiyorsunuz? Şu ‘suskun’ belediye birliklerini bu konuda neden eleştirmiyorsunuz? Hatta gerekirse TBMM önünde -yasal izinleri alınmış- bir gösteriyle, ‘kentimizin sahibi halkımızdır; onları biz temsil ediyoruz; rant projeleri uğruna elinizi kentimizden çekin’; niye demiyorsunuz?”

Tabii bunu yapmayı hak edebilmek için, aynı rant projelerine önce sizin “dur” demeniz gerekiyor. Hasretle bekliyoruz...