Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bir Salgın Üç Profesör - Dr. Ceyhun İRGİL
Koronavirüs nedeniyle sağlığın, bilimin değerini ve önemini anladık. Televizyon ekranları bilim insanları ile dolu. Hocalar anlatıyor, dinliyoruz. Öğrencileri doktorlar, hemşireler, sağlık çalışanları sahada mücadele ediyor.
Cephede virüsle savaş var. Cephenin önünde yaralananları, şehit düşenleri duyuyoruz her gün... Aslında bu insanlar her zaman sahadaydı. Biz onları görmüyorduk. Görmediğimiz gibi geçmişte çok eziyet ettik.
Şiddete maruz kaldılar. Sadece fiziksel şiddet değil, çoğu zaman toplumun fark etmediği lince maruz kaldılar. İşten atıldılar. İtibarsızlaştırıldılar. Duymadık. Şimdi görünür oldular ve toplumun bazı gerçekleri ve öykülerini bilmesi gerekir. Biri Prof. Dr. Ahmet Saltık...
ŞEHİT OĞLU
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı öğretim üyesi. Halk sağlığı camiasının saygı duyulan, hocaların hocası...
Özü sözü bir bilinen, doğru bildiğini korkusuzca söyleyen bir halk adamı...
Bilime, bilgiye ve öğrencilere adanmış bir hayat...
Ülkenin ve dünyanın konusu olunca, bu deneyimi ve birikimi ile herkesin ilk başvuracağı kişilerden biriydi. “Salgın yönetimi” konusunda doğal olarak televizyonlar ve medya, hocayı hemen buldu.
Oysa televizyonlara, medyaya çıkan biri değildi. Ahmet Hoca, salgın yönetimi konusunda iktidarı eleştirince, konu ile ilgili bilimsel gerçekleri de anlatınca, trollerin hoşuna gitmedi. Yaptığı açıklamada, iktidarı eleştirip “Siyasi otoritenin, Türkiye’deki tek adam rejiminin bir kez daha takkesini önüne koyup düşünmesi lazım” deyince troller “vatan haini, Ermeni dölü, FETÖ’cü" gibi iftiralar atarak ölüm tehditleri savurdular.
Prof. Dr. Ahmet Saltık, siyasi iktidarın vahim bir hata içerisinde olduğunu belirterek “İzlediği politikalar daha çok insanın ölümüne, daha çok insanın hastalanmasına ve uzayan salgın nedeniyle ekonominin daha da ağır çöküşüne yol açıyor” ifadelerini kullanmıştı. Koronavirüse karşı yaptığı kritik uyarı ve önerilerine karşı, iftiralar ile ölüm tehditleri savurdukları, “vatan haini” dedikleri Ahmet Hoca ile ilgili bilmedikleri ve bu saldırıları yapanların utanacağı bir gerçek vardı: Ahmet Hoca, şehit çocuğuydu...
Prof. Saltık’ın babası Başkomiser Halis Zeki Saltık, İstanbul görevi başında 7 Temmuz 1980 günü şehit olmuştu. (Halis Zeki Saltık şehit edildiğinde 47 yaşındaydı, oğlu Prof. Saltık, 27 yaşında tıp doktoruydu ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde uzmanlık eğitimi alıyordu. Üçüncü çocuğu Hülya Saltık ise İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi idi, onun mezuniyetini göremedi.) Ayrıca hakaret ettikleri Prof. Dr. Saltık’ın başarılı bilim yaşamı ve özgeçmişini bilselerdi daha çok utanırlardı.
Tüm okullarını birincilikle bitiren, TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi olan hoca, ülkemizde hem Tıbbiye hem de Mülkiye’den mezun olan ilk insandı.
"MİLLİ AŞI"
Öyküsü unutulan ama koronalı günlerimizde baş tacı edilen bir başka profesör... Ülkece koronavirüs ile tanışmamışken bu virüsün amcaoğlu SARS salgını yüzlerce can almıştı. SARS’ın da doğum yeri Çin’di. Dünya o dönem de harıl harıl laboratuvarlarda bu virüse kafa yordu.
2007 yılında genç bir profesör, aşı çalışmalarını yayımladı. “Milli aşı” ve kanser aşıları için çalışan bir laboratuvarın mesul müdürüydü.
O dönem “milli” proje hazırlayan diğerleri gibi birilerinin dikkatini çekti. Üstelik yürekli bir Atatürkçü ve Kuvayi Milliyeciydi. Malum FETÖ’nün Ergenekon kumpasında bir kulp buldular. 6 Temmuz 2008’de Ergenekon tertibinde önce gözaltına alındı, sonra tutuklandı.
6 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Üniversiteden attılar. Çalışmaları yarım kaldı. Adı, Prof. Dr. Ercüment Ovalı...
12 yıl sonra ülkenin koronalı günlerinde tüm televizyonlarında umudun adıydı hoca... Kumpas davalar sürecinde her gün gazetelerinde “vatan haini”, televizyonlarında “halk düşmanı” ilan ettikleri genç profesöre şimdi güzellemeler yazılıyordu. FETÖ’cülerle el ele verip hayatını kararttıkları Prof. Dr. Ercüment Ovalı’nın fotoğraflarını manşetlere koyup “Türkiye’nin büyük başarısı” deniyordu.
Hapisten çıkınca işsizdi. Laboratuvarını, ekibini dağıtmışlardı. Yılmadı. Acıbadem Üniversitesi’ne başvurdu. Vakıf üniversitesi olduğu için çalışmasına izin verdiler. Tekrar laboratuvarda çalışmaya başladı. Kan ve kök hücrelerinden ürettiği “dermoplastik” çalışmasıyla ABD’de “Deneysel Araştırma” ödülünü kazandı. Yüzlerce çalışma arasında birinci oldu.
EREN'E ADANAN ÖDÜL
PKK’nın şehit ettiği çocuk Eren Bülbül, “Biri de çıkıp demiyor ki Eren iyi ki varsın” diye bir paylaşımda bulunmuştu. Prof. Dr. Ercüment Ovalı, Orlando’da ödülünü alırken “Herkes Atatürk bakışlı çocuk için, Eren için ödülü kaldırdığımı bilsin. Ödülümü Atatürk bakışlı Eren’e adıyorum” dedi.
Hayat çok acımasız... Linç et, işinden at, aşı çalışmalarını engelle...
Mart 2020, şimdi hocanın aşı bulması için dua edip, yere göğe sığdıramayıp alkışlıyorlar. Prof. Dr. Ercüment Ovalı’nın ömür boyu hapsini, hatta idamını isteyenler, şimdi televizyonlarında, gazetelerinde “Türkiye’nin umudu” diyorlar. Alkış kıyamet hocanın bulmayı umut ettiği aşıyı bekliyor.
Siyasal İslamcıların tarihsel açmazı bu... Akıl ve bilimden uzak, hurafe ve tuzaklara yakın durmanın tarifsiz ızdırabı.
CASUSLUKTAN YARGILANDI
Salgının, öyküsü unutulan bir başka profesörü ise Prof. Dr. Tayfun Uzbay’dı. Her akşam televizyon kanallarında saygı ile dinlenen Profesör Tayfun Uzbay, Türkiye’nin saygın bir farmakoloji uzmanıydı.
Çok değil 7 yıl önce, GATA Tıbbi Farmakoloji’nin başkanıydı. TÜBİTAK Tıp Kurulu, Sağlık Bakanlığı Bilim Komisyonu, Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu üyesiydi.
Roche Araştırma Ödülü vardı, Eczacılık Akademisi Ödülü vardı, Popüler Bilim Ödülü vardı. Yedi kitabı vardı...
7 yıl önce "ilaçlarımız Milli olsun, yabancıların eline bakmayalım” dediği için, ilaç tröstlerinin hedefi olmuş ve CIA maşası FETÖ tarafından “vatan haini” ilan edilip tutuklandı.
Casusluktan yargılandı. Hapse atıldı. Türkiye, koronavirüs belası ile yıllarca eziyet edilen ve haksızlığa uğrayan hocayı hatırladı ama ona yapılanlar unutulmuştu.
Hocayı hatırlatan Yılmaz Özdil’in ifadesi ile “Kendi canının derdine düşen sayın ahalimiz, canını kurtarsın diye Profesör Tayfun Uzbay’ın ağzının içine bakıyor”du.
Bir salgın... Üç profesör... Aynı iktidar döneminde önce “hain” denen iki hocaya, şimdi “kahraman” deniliyor.
Bir diğeri şehit oğlu, saygın hocaya da şimdi “hain” diyorlar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi hainlikle suçlayanlar, tarihten hiç ders almıyorlar...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği