Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan... Ülkemizde ne darbelere ne darbe teşebbüslerine ne suçlamalara muhatap ve tanık olduk onunla birlikte.

Türkan Saylan’ın 83. doğum gününde yazdığım mektupta, “...faşist yönetimlerde tek kişi egemenliği ya atadan gelir ya da güç ile gelirdi. Günümüz dünyasında tek kişi egemenliği seçimle geliyor. Dünyada yönetimler ‘parlamenter faşizm’ olmaya başladı” demiştim. Devamı da gelmeye devam ediyor.
Dünyada son yılların seçilmişleri, hak, hukuk, adalet hepsini yaşamdan çıkarttı ve kişisel egemenlik ülkeleri yarattılar. İnsan hakları, eşitlik yok edildi.
Bilen bilir MÖ 1760 yılı civarında ortaya çıkan, tarihin en eski ve en iyi korunmuş yazılı kanunu Hammurabi Kanunları’nı. Bundan 3785 yıl önce yazılmış kanunda; “adalet ve eşitlik” ön plana çıkarılmıştır.
- Bir adam başka bir adamı cinayetle suçlayarak suç duyurusunda bulunur, ancak bunu kanıtlayamazsa suçlayıcı idam edilecektir.
- Eğer bir adam bir davada yalancı şahitlik eder veya verdiği şahitliği ispat etmezse, bu dava yaşamla ilgiliyse o adam öldürülecektir.
- Bir yargıç hüküm verir, karar verir, usulüne uygun imzalanmış ve mühürlenmiş bir hüküm verir ve sonra kararını değiştirirse, vermiş olduğu hüküm değişikliğinden dolayı o yargıca hesap soracak, verdiği cezayı ikiye katlayıp ödetecek ve mecliste onu yargı kürsüsünden atacaklardır.
810 yıl önce (1215 yılında) İngiltere’de yayımlanan Magna Carta Libertatum (Büyük Sözleşme) kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun, kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılmıştı.
YASALARIN RUHU
Magna Carta’nın 38. maddesi; “Bundan böyle hiçbir hâkim herhangi bir kimseyi ilgili olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan dava edemez”; 39. maddesi ise, “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır” demektedir.
İngiltere’de 1679’da çıkarılan Habeas Corpus Yasası, “Bedenin senindir” demiş, kişisel özgürlük ve hukuka aykırı tutuklamaya karşı koruma anlayışına dayanan temel bir hukuk ilkesi getirmiştir.
Montesquieu, 1748’de Yasaların Ruhu’nu yazdı. Orada, “Keyfi yönetimlerin ve insan hakları ihlallerinin nedeni yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanmasıdır” dedi.
Yöneticiler gücü ele alınca denge bozulduğu için 1789 Fransız Devrimi sonrası güç; yasama, yürütme ve yargı olarak üçe bölündü. Yönetenler de yargılanabilir, idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığı idare mahkemeleri tarafından denetlenebilir dendi.
Adliye önlerinde gördüğümüz Themis heykeli hukuku anlatır. Kadın hâkimin gözleri kapalıdır; elindeki terazi ile iddia ve savunmayı tartar, elinde kılıcı ile bir güç olduğunu gösterir ve kararını verir. Hâkim ve savcılar da bu nedenle cübbe giyerler. Kendi giydikleri kıyafet görünmez. Karşısındaki davacı ve davalının kim olduğunu görmez, herkes eşittir. Aranan tek şey adalettir.
ÜLKENİN GELECEĞİ...
Asıl denetçi yargının kullandığı “hukuk” olduğu için, hukukun yokluğunda neler olduğunu dünya ile birlikte bizler de yaşıyoruz. Hammurabi Kanunları’ndan günümüze gelelim.
Anayasamızın 9. maddesi, “Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” demekte ama;
- İddianameler bile aylar sonra binlerce sayfa yazılıyorsa, Mahkemenin bile iddianameyi gözden geçirmesi neredeyse aylar sürüyorsa,
- Suçu işlediğini kabul eden ancak itiraf ile başkalarını suçlayanlar dışarıda ve aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu birçok insan aylardır cezaevinde ise,
- Gazeteci Fatih Altaylı, cumhurbaşkanını tehdit ettiği gerekçesiyle mahkum edildi. Gazeteci Merdan Yanardağ ve birçok gazeteci sırf iktidarı eleştirdikleri, belediye başkanları iktidar partisinden seçilmedikleri için tutuklu ise,
- Çocuk işçilerin çalışma ortamında ölümlerini eleştiren gençler tutuklanıyor ise hukuku her zamankinden daha fazla aramak zorundayız.
Suçu kanıtlanmamış, kaçma ihtimali olmayan ve çağırsan gelecek kişileri kaçma şüphesiyle tutuklamak, adaletin terazisinin dengeli olmadığını göstermiyor mu? Cezaevinde geçen, ömürden giden yılların bedelini kim ödeyecek?
3789 yıl önceki Hammurabi Kanunları’na ve 1769 Habeas Corpus (Bedenin senindir) düzenlemelerine ve bir de günümüze baktığımızda gördüğümüz bunlar.
Çağdaşlık yolunda yaşamını veren sevgili hocamız Prof. Dr. Türkan Saylan’ın emekleri elbette yaşayacak ve ülkemizin geleceği, uğrunda yaşamını verdiği çağdaşlığa ulaşacak. Sevgili hocamızın 90. doğum günü kutlu olsun.