İstanbul Sözleşmesi - Prof. Dr. Ali Rıza ÇINAR
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

İstanbul Sözleşmesi - Prof. Dr. Ali Rıza ÇINAR

20.05.2021 07:00
Güncellenme:
Takip Et:


GİRİŞ

İlk imzayı Türkiye’nin attığı ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi” sözleşmesi, diğer adıyla “İstanbul Sözleşmesi”, kadına yönelik şiddeti önlemede ülkemiz adına yeni bir sürecin kapılarını açmıştır. Türkiye, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ve onaylayan ilk ülke olmuştur.

İstanbul Sözleşmesi, uluslararası hukukta kadına yönelik şiddet ve ev/aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan, bağlayıcı, bağımsız bir denetim sistemi kurulmasına yer verilen ve şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olduğunun vurgulandığı ilk sözleşme niteliği taşımaktadır.

Sözleşme’nin temel amacı giriş bölümünde, kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratılması olarak belirtilmektedir. Sözleşme’ye göre özellikle kadına yönelik şiddet, insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türüdür.

I. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDE TEMEL ALINAN ULUSLARARASI BELGE VE SÖZLEŞMELER

İstanbul Sözleşmesi düzenlenirken, bu konuda şimdiye kadar yapılmış olan daha önceki hangi uluslararası belge ve sözleşmelerin gözetildiği Sözleşme’nin giriş bölümünde özellikle belirtilmiştir[1].

Avrupa Konseyi üye devletleri ve sözleşmeye imza koyan diğer devletler,

İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme (ETS No. 5, 1950) ve ek Protokolleri, Avrupa Sosyal Bildirgesi (Şartı) (ETS No. 35, 1961, 1996’da gözden geçirildi, ETS No. 163), İnsan Ticaretine Karşı Avrupa Konseyi Sözleşmesi (CETS No. 197, 2005) ve Çocukların Cinsel Suiistimale ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni (CETS No. 201, 2007) gözetmişlerdir.

Ayrıca, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Konseyi üye devletlerine gönderdiği bazı  tavsiye kararlarını  anımsatarak, kadına yönelik şiddet konusunda önemli standartlar oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin giderek genişleyen içtihat hukukunun göz önünde bulundurulması benimsenmiştir.

Yine, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966), Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966), Kadına Karşı Her Türlü Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (“CEDAW”, 1979), Çocuk Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (1989) ve İhtiyari Protokolleri (2000) ve özellikle Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Anlaşması (2002) göz önüne alınmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 9 Haziran 2009 tarihinde verdiği Opuz-Türkiye kararının da İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlanmasına neden olan önemli bir karar olduğu ögretide[2] ileri sürülmektedir. Karara göre bu davada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ve ayrımcılık yasağı konusundaki maddeleri ihlal edilmiştir[3]

II. İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN YAPILIŞ EVRESİ, AMACI, KAPSAMI VE TARAF DEVLETLER İÇİN ÖNGÖRDÜĞÜ YÜKÜMLÜLÜKLER

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesi’nin çalışmaları ve imza kampanyaları sonrasında “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev/Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” (İstanbul Sözleşmesi) oluşturulmuştur.

Türkiye'nin başkanlığını yaptığı dönemde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev/Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni 7 Nisan 2011’de Strazburg'da onayladı. Müzakereleri yaklaşık üç yıl süren sözleşme, bu konuda Avrupa'daki en önemli hukuki düzenleme olarak kabul edilmektedir.

"Kadına Yönelik Şiddet ve Ev/Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi" (CAHVIO), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından onaylandıktan sonra 10-11 Mayıs 2011’de İstanbul'da düzenlenen 121. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzaya açılmıştır.

Kadınlara Yönelik Şiddet, Ev/Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmış olması nedeniyle İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır.

Sözleşmenin en güçlü destekçilerinden biri olan ve yazım sürecinde de katkıda bulunan Türkiye, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ve onaylayan ilk ülke olmuştur.

İstanbul’da 11 Mayıs 2011 tarihinde imzalanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev/Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin onaylanması 6251 sayılı Yasa ile TBMM tarafından 24.11.2011 tarihinde uygun bulunmuştur.[4] 

Türkiye, kadın örgütlerinin de çabalarıyla Sözleşme’yi çekincesiz şekilde imzaladı ve onayladı.

İlk olarak Türkiye’nin imzaladığı ve onayladığı Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Sözleşme’nin temel amacı giriş bölümünde, kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratılması olarak belirtilmektedir. Sözleşme bu amaçla toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile kadınlara yönelik şiddetin ortadan kaldırılması arasında sağlam bir bağlantı kurmaktadır.

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin , kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olduğunun vurgulandığı, ilk sözleşme niteliği taşımaktadır[5].

Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’ne, kadına yönelik şiddet konusunda Avrupa’daki ilk ve tek bağlayıcı hukuki metin diyebiliriz.

Sözleşme, kamusal ya da özel alanda kadına yönelik şiddeti bir "insan hakkı ihlali" ve "kadına yönelik ayrımcılık türü" olarak tanımlıyor. "Ev içi şiddet" ise Sözleşme’de, "ev içinde fiziki, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddetle ilgili tüm eylemler" olarak tanımlanıyor. Sözleşme, taraf devletlerin, kadın-erkek eşitliği, kadına yönelik şiddet ve karşılıklı saygı konularını her düzeyde eğitim programına eklemelerini şart koşuyor. Sözleşme’de kadınların şiddete maruz kalmadan ve şiddet mağduru olduktan sonra korunmasıyla ilgili düzenlemeler de yer alıyor. Sözleşme, şiddet mağdurlarına ücretsiz hukuksal destek sağlanmasını öngörüyor, ayrıca, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile ilişkili iltica talepleri ve geri göndermeme ilkesi konusunda güvenceler getiriyor. Ayrıca, Sözleşme’nin uygulanmasını izleyecek bir uzmanlar grubunun (GREVIO) oluşturulması öngörülüyor.

Sözleşme’nin uygulanmasının Avrupa Konseyi bünyesindeki bağımsız bir komite tarafından izlenecek ve denetlenecek olması, onaylayan devletlerde Sözleşme hükümlerinin yaşama geçirilmesi için de etkili olacaktır.

SONUÇ

Öncelikle kadınla erkek arasındaki eşitlik bir insan hakları sorunudur. Kadınla erkek arasındaki eşitlik, sosyal adaletin de önemli bir koşuludur. Aynı zamanda, kadınla erkek arasındaki eşitlik kalkınma ve barışın vazgeçilmez temel önkoşulu olarak kabul edilmektedir.

Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının temelini Cumhuriyet devrimleri oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılını izleyen ilk 10 yılda yapılan reformlar, kadının yurttaşlık hakkını kazanmasının yanında Türk toplumunun yeniden yapılanmasını sağlamıştır. Öğretim Birliği Yasası (Tevhidi Tedrisat Kanunu) ile 1924 yılında eğitim tek sistem altında toplanarak kadınlara erkeklerle eşit eğitim olanağı sağlanmıştır.

Türk Medeni Yasası’nın (Kanunu) 1926 yılında kabulü ile kadının sosyal yaşamı çağa uygun olarak yeniden düzenlenmiş ve kadına temel haklar verilmiştir.

Türk kadınının siyasal haklardan yararlanması dünya ülkelerinin birçoğundan önce olmuştur. Türkiye’de kadınlar, 1930 yılında yerel yönetimlerde seçme ve seçilme hakkına,1934 yılında da milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştur. Cumhuriyet döneminde yapılan bu düzenlemelerle kadınların elde ettiği kazanımlar, evrensel ölçütlerle değerlendirildiğinde asla küçümsenemeyecek önemli ve örnek nitelikli dönüşümlerdir.

Bu reformların temelinde ise kadınların kamusal alana girmeleri ve erkeklerle birlikte kalkınma sürecine katılmaları yer almaktadır.

Cumhuriyet döneminde elde edilen kazanımlara rağmen günümüzde kadınların toplumdaki mevcut konumları incelendiğinde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin varlığı göstergelerde belirgin şekilde karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’de kadınlar, siyasal haklarına 1934 yılında kavuşmuş olmasına karşın en son 2018  yılında yapılan genel seçimlerde TBMM’deki kadın temsil oranı ancak yüzde 17’de kaldı. Bu oran Türk siyasi hayatında olması gereken düzeyin çok altında bir durumu ifade etmektedir.

İstanbul Sözleşmesi’yle Avrupa Konseyi’nce kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda önemli ve kararlı yeni bir adım atılmıştır. Sözleşme’de kadına yönelik şiddetle mücadele için kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmak üzere önleme (prevention), koruma (protection), kovuşturma (prosecution) ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları (policy) geliştirmesi için taraf devletlere önemli yükümlülükler getirmektedir[6].

Böylece, İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev/aile içi şiddetin önlenmesi konusunda önceki uluslararası sözleşmelere göre daha kapsamlı ve somut adımları öngörmektedir.

Sözleşme uyarınca, kadınlara yönelik şiddet karşısında alınan önlemler aynı zamanda kadınla erkek arasında gerçek eşitliği sağlayacak önlemler olmalıdır. Türkiye’nin ise İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan -ilk onaylayan ülke olması, kadına yönelik şiddet ve ev/aile içi şiddetin önlenmesine önem verdiğini göstermektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin belli ölçüde çağdaş uluslararası hukuk düzenlemelerine uygun biçimde adımlar attığı söylenebilir.

Doğal olarak İstanbul Sözleşmesi sihirli bir değnek değil. Ama kadına ve ev içi şiddete karşı sürekli mücadele için çok önemli ve etkili bir adımdır.

Kadınlara yönelik ayrımcılık, kadına yönelik şiddetin hoş görülmesini besleyen bir kaynaktır. Bu nedenle kadın ve erkek eşit bireyler olarak tanımlanmalı.

Kadın ve erkeğin eşit olmadığına ilişkin anlayıştan ve bu tür söylemlerden vazgeçilmelidir. Kadın ve erkeğin eşit olmadığına ilişkin söylemler, hem Anayasamıza hem de İstanbul Sözleşmesi'ne aykırıdır.

Kadını erkekle eşit kılma ilkesi, Atatürk Cumhuriyetinin önemli bir devrimidir. Bu ilke, Türk kadınını dünya ölçeğinde işlevlere ve sosyal kimliklere kavuşturmuştur.

Çağımızda, kadın algısı görece kültürel değerlendirmelere göre değil, nesnel insan hakları bağlamında ele alınıp değerlendirilmektedir. Bu nedenle kadını etkin biçimde şiddetten korumak kültürle sınırlı bir durum değildir. Devlet, kültür algısından bağımsız olarak, başta yaşam ve güvenlik hakkı olmak üzere, kadını her türlü şiddetten her şekilde korumakla ve cinsler arası eşitliği sağlamakla yükümlüdür. İstanbul Sözleşmesi de bunu öngörmektedir.

YENİ BİR KANUN ÇIKMADIKÇA YÜRÜRLÜKTE

Sözleşme, Türkiye açısından, Anayasa’nın 90. maddesinde yer alan “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” hükmü gereğince büyük önem taşımaktadır. Sözleşme’nin tümü idare ve yargı açısından bağlayıcıdır. Ayrıca Anayasa’nın 90. maddesi gereğince, Sözleşme ile çatışan yasa maddeleri söz konusu ise bu maddeler yerine Sözleşme’nin uygulanacağı da açıktır. İstanbul Sözleşmesi’nin gereği de bu şekildedir.

İstanbul Sözleşmesinin, Türkiye Cumhuriyeti Bakımından Feshedilmesi Hakkında 3718 Sayılı  ve 19 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı bulunmaktadır.[7]

İstanbul Sözleşmesi çok taraflı bir uluslararası bir sözleşme olduğu için imzacı devletlerden biri tarafından tek yanlı feshi söz konusu olamaz. Ancak çekilme söz konusu olabilir. Nitekim İstanbul Sözleşmesi’nin 80. maddesinde çekilme öngörülmüştür.

“Fesih” konusu, öğretide ve kamu hukukçuları tarafından Anayasa hukuku ve  diğer hukuk kurallarına dayanılarak ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir[8]. Bu incelemeler sonucu ortaya çıkan, İstanbul Sözleşmesi’nin temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası bir sözleşme olması nedeniyle, sözleşmeden çıkılmasının/çekilinmesinin (feshedilmesinin) TBMM’den çıkacak bir yasayla (kanunla) olanaklı olduğuna ilişkin belirlemeler ve görüşler yerindedir.

Cumhurbaşkanı kararının iç hukukumuza uygun olup olmadığı sorununu, Anayasa Hukuku Profesörü Kemal Gözler de şöyle açıklamaktadır: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin ‘onaylamayı bir kanunla uygun bulması’ndan sonra Cumhurbaşkanı kararıyla onaylanan bir uluslararası andlaşma, bu andlaşmanın sona erdirilmesi konusunda TBMM yeni bir kanun çıkarmadıkça, sadece Cumhurbaşkanı kararıyla sona erdirilemez”.[9]    

Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi, bu sözleşmeden çekilmeye ilişkin TBMM’den yeni bir yasa (kanun) çıkarılmadıkça yürürlüktedir.

PROF. DR. ALİ RIZA ÇINAR
MEF ÜNİVERSİTESİ CEZA VE CEZA MUHAKEMESİ HUKUKU ABD ÖĞRETİM ÜYESİ


[2] ÖNCÜ, Gülay Arslan., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde Özel Yaşamın Korunması Hakkı, Beta Yayınları, İstanbul 2011, s. 157

[3] Bkz. bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., ÇINAR, Ali Rıza., “Devletin Aile İçi Şiddeti ve Kadına Karşı Ayrımcılığı Önleme Yükümlülüğü” (AİHM Opuz/Türkiye Kararı), Fasikül CHAMER Aylık Hukuk Dergisi, Seçkin Yayınları, 2009 Özel Sayı, Yıl. 1, Sayı. 1, Aralık 2009, s. 4-15

[4] Bu kanun 28127 sayılı Resmi Gazete’de 29/11/2011’de yayımlanarak yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.

[5] MOROĞLU , Nazan., “ KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN ÖNLENMESİ 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi”, TBB, Yıl 2012 (Mart-Nisan), sy. 99, (s. 357-390), s. 366 (http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1169, Erişim Tarihi: 18.03.2015)

[6] ÇINAR, Ali Rıza “Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine İlişkin İstanbul Sözleşmesi’nin Ceza Hukuku Alanında Öngördüğü Yükümlülükler” Terazi Aylık Hukuku Dergisi (Terazi Law Journal), Sayı 106, Haziran 2015, s. 55-79

[7] Bkz.19 Mart 2021 tarihli ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı. (Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin

Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.) 20 Mart 2021 tarihli, 31429 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[8] Bkz. ŞEN, Ersan/ŞAHİN, Buğra, İstanbul Sözleşmesi; Çekilmeli mi, Devam mı Etmeli? (https://www.hukukihaber.net/istanbul-sozlesmesi-cekilmeli-mi-devam-mi-etmeli-makale,8130.html Erişim Tarihi: 14.5.2021); TÜRK, Hikmet Sami, “Kadına Şiddeti Onaylayan Karar”, Cumhuriyet Gazetesi, 23.3.2021; AYBAY, Rona, “İstanbul Sözleşmesi ve Uluslararası Hukuk”, Cumhuriyet Gazetesi, 24.3.2021

[9]GÖZLER, Kemal, “Cumhurbaşkanının Uluslararası Sözleşmeleri Feshetme Yetkisi Var mı? (https://www.anayasa.gen.tr/ua-sozlesme-fesih.htm Erişim Tarihi: 14.5.2021)

Yazarın Son Yazıları

Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025