Öner Yağcı

Özne olurken: Bugün

26 Aralık 2020 Cumartesi

1990’larda sesimizin kısıldığı, omzumuzun daraldığı dönemde emperyalizm bir kurtuluş deneyimi olan Sovyet sistemini çökertti. İnsanlık düş kırıklığı yaşarken, insan olma, özne olma kavgasında bir kez daha yenildi.

Atatürk’ün emaneti olan, çağdaşlık, emek, kardeşlik bayrağıyla yükseltmeye çalıştığımız laiklik ve devrimcilik temelindeki Cumhuriyet değerlerini savunurken direnişin görkemlisini gerçekleştiren kurumlarla birlikte etkisiz kılınmıştık. Elbette şoku atlatacak, yaramızı onaracak, kendimize gelecek, var olan durumda üzerimize aldığımız sorumluluğu yerine getirmeye çalışacaktık. Ama olmadı, adını değiştiren emperyalist projeler, “yeşil kuşak ve ılımlı İslam”dan sonra BOP adıyla hayata uygulanıp dünya coğrafyasında yeni sınırları belirlemek için yaşamı kirletmeye başladı.

2000’lerde bir daha kırıldık yenilirken.

Savaşımı sürdürmek

Aydın yaratmada olduğu kadar aydın katletmede de ünlü olan coğrafyamız, aydın çürümesi ve aydın köleleşmesi konusunda da ün yapmaya başladı. Pusulasını şaşıran kimileri gençliklerinin ömür alan sevdasını yok etmeye çalışanları alkışlama derekesine düştü ne yazık ki. Yine de umutlarımız tükenmiyordu. Yaşamlarını 12 Mart döneminde devrimci genç, 12 Eylül döneminde çeşitli mesleklerde devrimci olarak sürdürenler ve onların çocukları hâlâ özne olma çabasındaydı.

Dövüşenler de var bu havalarda” demişti Ahmed Arif. “Karanfil Sokağı’nda güller” açmıştı bir zamanlar. Yeni güller açacaktı elbet. Enver GökçeAçmaz/ Açamaz/ Deme/ Açacaktır/ Elbet/ Bizim/ Caddelerimizde de/ Bayram olacak/ Halkın/ Üstüne/ Böyle/ Kalksa da/ Faşist namlular/ Namert ellerdir/ Bir bir / Kırılacak!” dememiş miydi?

İlk gençliğimizle birlikte o sarıp sarmalayan sevdası eksilmedi çoğumuzun. Türkü çığırdık hep:

Tütünsüz, uykusuz kaldım/ Terk etmedi sevdan beni...

Sevdamızın gazetesi Cumhuriyet

Ben insanım, ben yaşamın öznesiyim, ben özgür bir insanım diyenler sorumluluk alır üstüne. Onlar, insanız, özneyiz, özgürüz öyleyse ülkemizde ve dünyada yaşananlardan da sorumluyuz der.

İşte bu sorumluluktur bir bir yaşamlarından koparılan kadınlarımızı, insanlık uğruna canlarını veren sağlık emekçilerimizi, adalet arayışıyla hukukçularımızı sokağa döken.

Bu sorumluluktur gazetecilerin, eğitimcilerin, cümle emekçilerin çırpınışları, hak, adalet, özgürlük, emek, eşitlik arayışları...

İlhan Selçuk’un “Bir üniversitedir” dediği Cumhuriyet gazetesi bu savaşımda hep özne oldu, hep yanımızdaydı, hep yanındaydık.

Çünkü Cumhuriyet sevdamızdı, çünkü Cumhuriyet’in sevdasıydı bu sevda.

Kuşaktan kuşağa Cumhuriyet

Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözünü asıl alıp bilginin kaynağının yordamını gösteren Cumhuriyet’i bulamayınca ertesi gün Cağaloğlu’na gidip depodan aldığını söyleyen eski TRT’ci Ahmet Şahin dostumun “Bir gün okumadan olmuyor” dediği Cumhuriyet, bunun için var oldu hep.

Böyle olduğu için dayanışma ilanları günlerdir sürüyor.

Hikmet Kerim Sucu, “Adının ağırlığını fazlasıyla taşıyan… oku oku bitmeyen” gazete diyor Cumhuriyet için.

1996’da üniversite öğrencisiyken tanıştığı Cumhuriyet’i 2002’de bir köyüne öğretmen olarak atandığı Malazgirt’te bulamayıp getirtmek için uğraşan ve üç hafta sonunda 4 kişilik ailesinin 5. kişisi olarak gazetesine kavuştuğunu söyleyen Hadi Olcay Taşlı, “Şimdi 10 yaşındaki çocuğum da bu duygu ile yetişiyor” diyor.

Cumhuriyet için “İnsanlarımızı gerçekçi bir tutumla aydınlatan bir organ” diyen Nejdet Özer’in cümlesi anlam yüklü:

Okuru da yazarı da olmak bir övünçtür.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anadolu'nun seçimi 30 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları