Özdemir İnce

AKP’nin trajik marifeti (3)

01 Aralık 2019 Pazar

Din İman Masa Kasa (Tekin Yayınları) adlı kitabıma yazdığım önsöz söyle bitiyor:

*

“Böyle bir uygulama karşısında bütün ‘Aklı başında Türkiye’nin ayağa kalkması, isyan etmesi, uygulamayı yargıya götürmesi gerekmektedir. Ama tıpkı Osmanlı gibi Türkiye de uyuyor. Bütün dikkatini 2 ve 3. sayfalara vermiş olan basın çürümeye devam etmektedir.

Tektanrılı dinler tarihini okuyacak olursanız, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam, yoksulu ve mazlumu savunmak için ortaya çıkmıştır. Başlangıçta, sırasıyla Musevilik, Hıristiyanlık ve İslama karşı olan eski düzenin siyasal erki (aristokrasi), ekonomik gücü (aristokrasi ve tüccar) ve ruhban sınıfı yeni dinleri kabul ederek, konumlarını koruyarak yeni statükoyu yapılandırmışlardır. Mazlum gene mazlum, yoksul gene yoksul olarak kalmıştır. Oysa Museviliği, Hıristiyanlığı, İslamı ilk kabul edenler yoksullar ve mazlumlardır.

*

İslamda ilk dört halife döneminden sonra kurulan iktidarlar (günümüze kadar) Arap aristokrasinin müstebit iktidarı olmuştur. Bizim ülkede de Diyanet İşleri Başkanlığı, cami ve ruhban sınıfı her zaman halka karşı, masa ve kasadan yana olmuştur

Masa ve kasa iktidarın simgesi, silahları ve bizzat kendisidir.”

 *

1943 yılında ilkokula başladım. Sınıflar kız/erkek karmaydı. Dördüncü sınıftan (1946-47) bir fotoğraf var, 20 erkek, 25 kız öğrenci görünüyor. Sıralarda kız/erkek karışık otururduk. Öğretmenlerimiz 1900-1910 doğumluydu. Ortaokul ve lisede öğretmenlerimiz çoğunlukla Gazi Eğitim Enstitüsü mezunuydu. Tamamı cumhuriyetçiydi. İmamları, hocaları, hurafeleri eleştirirler ama asla din karşıtlığı yapmazlardı. İlkokulu bitirdiğimizde, çarpım tablosunu, dört işlem problem çözmeyi, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi, fiziki coğrafyayı, Türkiye ve dünya coğrafyasını, bitişik elyazısı yazmayı biliyorduk.

Lisede standart derslerin dışında felsefe, mantık, sosyoloji, astronomi okuduk. Ortaokulda roman okur özetini çıkarırdık. Lise son sınıfta roman okuyup eleştirisini ödev olarak yazıyorduk. Lisede Türk yazarlar dışında, Alphonse Daudet, Balzac, Gide, Stendhal, Gogol, Dostyoveski, Tolstoy, Steinbeck, Descartes, Freud vb. okudum. Alphonse Daudet’nin Jack adlı romanından öylesine etkilenmiştim ki TRT Televizyonları Program ve Planlama Müdürü olunca dizisini satın alıp yayımlattım. Millet bayıldı.

*

Orta ve lisede eğitim kalitesi bozulmadı ama 1950’den, Demokrat Parti iktidarından sonra “borçlu” sınıf geçme icat oldu, dört derse kadar borçlu geçildi. Lisede bakalorya sınavı kaldırıldı ve 4 yıllık öğrenim 3’e indirildi. Bütün öğretmenlerimiz muhteşemdi. Lise atletizm takımı Türkiye şampiyonları yetiştirdi. Önemli ressamlar, şair ve yazarlar yetişti. 

O zamanlar PISA değerlendirmesi olsaydı Türkiye sıralamada şimdiki gibi nal toplamaz önlerde yer alırdı. Mersin’de lise dışında Ticaret Lisesi, Erkek Sanat Okulu, Kız Enstitüsü ve Tömük’te Ziraat Okulu vardı. Mezunlar ülkenin en zor fakültelerine kolayca girerdi. Mersin’de imam hatip okulu yoktu ama camiler imamsız, hocasız değildi. Hiçbiri Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı konuşmalar yapmazdı. 1950’lerin ortasında Atatürk büstlerini kıran Ticanilik çıktı ama Mersin’de Ticani falan yoktu.

*

Sosyal hayata gelince: Üç tane kapalı sinama salonu vardı. Dönemin en iyi filmlerini gördük. Her mahallede yazlık sinema vardı. Halkevi’nin hareketli sahnesinde tiyatro oyunları, opera ve operetler izledik. Sahildeki Arap Ortodoks Kilisesi’nin karşısında, deniz kıyısında şanolu Millet Bahçesi (Atatürk’ün konuşma yaptığı yer) vardı. Yabancı orkestralar, şarkıcılar gelirdi. Millet dans ederdi. Kimsenin adı kötüye çıkmazdı. Deniz Feneri’nin yanındaki plajda kadınlı/erkekli yüzülürdü. Perşembe hariç. O gün genelev kadınları yüzmeye gelirdi.

*

1965 yılında, Fransız Hükümeti’nin bir bursunu kazanarak Paris’e ek öğrenim için gittim. Paris beni hiç şaşırtmadı, hiç adaptasyon sorunum olmadı. Çünkü Cumhuriyet okullarının verdiği öğretim sayesinde Fransız tarih ve coğrafyasını, edebiyat ve sanatını, dünya siyasetini çok iyi biliyordum. Yemek yemeyi de dans etmeyi de biliyordum.

Türkiye’yi hasbelkader yönetenler, 30 ve 40 doğumlu kuşakları asla yenemezler. Daha gençler onları izlesin. (Devam edecek)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları