Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Eğitim Düzeyi
Eğitim düzeyi, iddialı bir başlık; gözlemlere dayanarak genelleme yapmak belki hatalı da olabilir. Yine de eğitim düzeyi hakkında bir görüş verecek gözlemlerimi aktarmaya çalışacağım.
\nTest ağırlıklı eğitimin, sınavların gençlerin yetişmesi açısından yararlı olmadığını düşünürüm. Klasik olarak nitelendirilebilecek, elli - altmış yıl öncesine benzer, o dönemin alışagelmiş tarzında eğitim yapmaya çalışırım. Test şeklinde sınav yapmam, öğrencinin görüş ve düşüncelerini de yansıtmasını beklediğim yazılı, sözcük yerindeyse makale tipi sınav yapmaya özenirim.
\n***
\nÜniversite son sınıfta, hatta lisansüstü eğitimde, öğrencilerin düşüncelerini, bilgilerini düzgün cümlelerle, hatta uygun sözcüklerle aktaramadıklarını, ülkenin geleceği açısından kaygı ile gözlüyorum. Kesik kesik cümleler, bağlantı kurulmadan, tutarlılık sağlanmadan, bağdaşımsız (insicamsız) gelişigüzel sayfa doldurma çabası... İfade özründen de önemli yazım (imla) hatalarının varlığı. Bu konunda yanlışlardan bazı örnekler vereyim. Tahfil (tahvil) itaalat (ithalat), müdale (müdahale), süspansiyon (sübvansiyon) şeklinde sözcükler yazılıyor, devalüasyon sözcüğünü doğru yazabilen öğrenci sayısı sayılı. Düşük not alan öğrencileri yanlışları, eksiklikleri konusunda da kendilerini ikna etmek çok zor, belki de olanaksız. Yanlışları, eksikleri göstermeye, anlatmaya çalışıyorsunuz. “Konuyu biliyorum yazmışım, o anlama da gelir, daha ne yazayım, notlar öyle” gibi yanıtlar alıyorsunuz.
\nÖğrencilerimizin büyük bölümünde kitap almak, okumak gibi tutku bir yana, alışkanlık yok. Önerilen kitaplar okunmuyor. Genelde fotokopi ağırlıklı eğitim yaygın. Derse girip not tutan bir ya da birkaç öğrencinin notu çoğaltılıyor. Not tutma, notu algılama da, çocukken oynadığımız telefon oyununa benziyor. Hani başlangıçta bir sözcük söylersiniz, iletişimin son halkasından ilgisiz bir sözcük ya da tekerleme duyarsınız. İşte ders notlarının fotokopisi de öyle. Siz servet vergisi diyorsunuz bu, yanıtlarda senet vergisi şekline dönüşüyor.
\n***
\nİletişim teknolojisindeki gelişmelerin eğitim üzerine etkileri de ciddi olarak araştırılması gereken bir konu. Bu bağlamda belki de önemli görülmeyecek gözlemlerimi aktarayım. Öğrencilerin çoğunda yeni kuşak, çok amaçlı cep telefonu var. Öğrencilerin bir bölümü, derste, cep telefonları ile oynuyorlar. Kimi SMS atıyor, kimi gelen SMS’leri okuyor, internet bağlantılı olanlar ilgilendikleri programları izliyor, müzik dinleyenler çoğunlukta, anlatılanları dinlemedikleri gibi sorulara yanıt vermiyorlar, ilgilenmiyorlar, dikkatleri de dağıtıyorlar. Bu nedenle genelde sınıftan çıkış serbestisi tanırım. Öğrenciler sıkıldıklarında, cep telefonu ile oynamak istediklerinde sınıftan çıkabilirler, hatta sınıfa gelmeyebilirler. Cep telefonları avareliğin, SMS yaygınlığı da yazım bozukluğunun bir nedeni olabilir.
\nİnternet kullanımı konusunda da izlenimlerimi aktarayım. İnternet bir iletişim aracı, verdiğinizden daha fazlasını alamazsınız. Çıktının kalitesi, girdinin kalitesine bağlıdır. Teknolojinin geldiği aşamada, tüm yazılı kitapları, makaleleri internetten yayımlıyamıyoruz. Başlangıçta bir seçim, bir ayrım yapılıyor. İnternetten çıktı alanların da bunu değerlendirecek altyapısı olması gerekiyor. İnternet yoluyla çok eksik, hatta yanlış, yanlı bilgi edinilmesi olası.
\n***
\nÖğrencilere, özellikle de yüksek lisans öğrencilerine, dönemi başına bir inceleme, araştırma yapma görevi veriyorsunuz. Akademik jargonla ‘paper’ yazmalarını istiyorsunuz. Öğrenciler çoğu kez, dönem sonunda internette gezinerek konuyla ilgili bir makaleyi, araştırmayı indirip ödev yapmış gibi veriyorlar. Araştırma yapılmadan, konu hakkında bilgi sahibi olunmadan indirme yapıldığında, doğal alarak çıktı yetersiz oluyor. Hatta bazen insan, internetten edinilen çıktı karşısında dehşete de kapılıyor. Bu tür internet kolaycılığını veya kopyacılığını önlemek için öğrenciden kendi el yazısı ile yapılmış bir ödev ‘paper’ istiyorsunuz. Bu da bir çözüm değil. Bu konu ile ilgili olabilecek bir anımı aktarayım.
\nOsmanlı Bankası’nda danışmanlık yaptığım yıllarda insan kaynakları yönetimi ile ilgili genel müdür yardımcılığını Dr. Demirhan Tokel yapıyordu. Demirhan, İşletme Enstitüsü’nde hocalık yaptığından aramızda yakın bir iletişim kurulmuştur. Demirhan, bankada görev almak isteyenlerle bir öngörüşme yapardı. Bir adayla arasındaki görüşmeyi şöyle aktardı: “Yabancı dil biliyor musunuz?” “Orta derece”, “Yabancı dilde okuyup anlama?”, “Orta derece”, “Konuşma?”, “Orta derece”, “Yazma?”, “Çok iyi”, “Nasıl olur? Asıl yabancı dilde yazmak zordur”, “Verin bir kitap, yazım da güzeldir, görün”.
\nİnternetten yararlanarak el yazısı ile de olsa ödev yapmayı, yukarıdaki olaya benzetebiliriz.
\nTüm bu gözlemlerden sonra şu soruyu yanıtlamamız gerekiyor. Kurumlar oluşturuyor, üniversiteler açıyor, eğitime kaynak ayırıyoruz. Niçin? Amaç görüntü vermek mi? Yoksa kişilikli, bilgili, düzgün insan yetiştirmek mi?
\n\n\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası