Sadık Çelik
Sadık Çelik sadik.celik.gorus@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

'Duran Adam'ların Devri

22 Haziran 2013 Cumartesi

Saldırıya uğradığını dile getiren Z.D, olay anında aniden deri eldivenli, üstleri çıplak, başlarında bantları olan 70-100 kadar adamın ortasında kaldığını söylüyor.
Ancak bu tarife göre bahsedilen tuhaf görüntülü grubu, o bölgede bulunan sayısız güvenlik kamerası aracılığıyla tespit edip ortaya çıkarmak çocuk oyuncağı olması gerekirken günlerdir hâlâ en ufak bir görüntünün bile ortaya çıkmamış olması hayli düşündürücü.

Sarai Sierra cinayetinde gösterilen başarının, yapıldığı iddia edilen bu saldırının faillerinin bir an evvel bulunup adalete teslim edilmesi konusunda da gösterilmesi ve bu şekilde saldırının gerçek olduğunun kanıtlanması şart.

İnsanların dini hassasiyetleri üzerinden ortaya birtakım iddialar atarak toplumsal kutupları kışkırtmak yoluna başvurulmaya devam edilse de neyse ki artık kitleler eskisi kadar kolay kışkırtılabilir değil.

Zamanında “cami bombalandı” söylentilerinin bu ülkede ne boyutta acılara yol açtığını unutmuş gibi davranan, aynı anlayışı harekete geçirerek adeta toplumda infial ortamı yaratmak için ısrarla uğraşan yöneticilere rağmen neyse ki insanlar artık o kadar kolay galeyana gelmiyor. Ancak ne olursa olsun defalarca tekrar edilen yalanlar bir noktadan sonra insanların inanmaya başladıkları gerçeklere dönüşebilirler. Hedef sahiden de bunu gerçekleştirmek ise durum vahim…

Başbakan Erdoğan, Gezi olaylarında demokrasi sınavından geçen polislerin toplumsal olaylara müdahale güçlerinin artırılacağını müjdeliyor! İnsanları hedef alarak, çocuk, kadın, yaşlı, ev, işyeri, otel, hastane demeden biber gazı atmaları, kadınları saçlarından çekiştirmeleri, avukatları cüppelerinden sürükleyerek gözaltına almaları, kullanılan plastik mermiler, yaralanan yüzlerce kişi, kör olanlar ve hayatını kaybedenler…
Bu durumda polisin kullandığı tüm bu şiddet ihtiva eden yöntemleri ileri demokratik müdahalelerin birer parçası olarak mı yorumlamalıyız? Üstüne üstlük medyaya, sanal mecralara, sanatçılara, avukatlara, bazı iş çevrelerine derken düşmanlığın, özetle “eleştiren” düşmanlığının sınırları gittikçe genişliyor. Ayrıştırıcı, bölücü, kutuplaştırıcı dilin kullanımı da aynı şekilde… Diğer yandan ise orantısız zekânın yaratıcı eylem keşfi de durmak bilmiyor.

Demokrasinin boğulmasıyla nefes alamadıklarını haykırmaya çalışan gençler, iktidara kendilerini ve dertlerini anlatmak için her yolu denemeye devam ediyorlar. Öyle bir iktidar ki insanların sokağa dökülmesinden, kendi yönetim anlayışı ve biçimi hariç her şeyi sorumlu tutabiliyorlar.

Bu noktadan bakıldığında işleri gerçekten zor olan gençler son olarak “madem yürümemizi istemiyorlar, biz de duruyoruz” dediler. İlk Duran Adam Erdem Gündüz, tazyikli su, cop, biber gazı tarafından belki “durdurulan” fakat engellenemeyen başkaldırının ve sivil itaatsizliğin birkaç saat içinde kuvvetli bir sembolü haline geldi. Polis şiddetine, her türlü baskıya, zulme karşı sessiz fakat dik, kararlı ve onurlu bir protesto.

İşte bu yüzden Gezi ruhunu alışılageldik sağ-sol, türbanlı-açık, CHP-AKP ayrımlarıyla tanımlamak ve anlamak mümkün değil. İşte tam bu noktada sağcısından solcusuna tüm politikacıların önyargılarından sıyrılarak bakmaları gerekirdi o parktaki insanlara.
Gezi direnişi dünyanın diğer bir ucundaki protestolara ilham kaynağı oluyor. Bizdeki Gezi olaylarını takiben, Brezilya’da toplu taşıma ücretlerine yapılan zamlarla birlikte başlayan eylemlerin temelinde de Türkiye’deki gibi iktidar politikalarına karşı birikmişlik yatıyor.
Protestocuların profilleri buradakilerle hemen hemen aynı; orta sınıf, eğitimli, apolitize ve genç. Orada da gösterilerin temeli barışçıldı ve orada da polis orantısız şiddet kullanarak müdahalelerde bulundu.

Fark; olaylardan sonra Brezilya Devlet Başkanı’nın çıkıp “Gösteriler demokrasinin bir parçasıdır, meşrudur” ve “Gençlere protesto çok yakışıyor. Şiddeti kınıyorum, protestolardan ise gurur duyuyorum” diyebilmesi. Ve toplu taşıma araçlarına yapılan zammın geri çekilmesi.

Gezi’yle birlikte, “Ne dedin sen” ya da “Sen kim oluyorsun ki” öfkesiyle ve çağın gerisinde kalmış algı, ideoloji ve yönetim biçimleri aracılığıyla yola çıkarak sözlü ve fiziksel şiddetin her türlüsünü bolca kullanan bir toplumdan kültür ve zekâ savaşlarını başlatan bir topluma evrilme süreci başlamıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları