Çocuklarımız, geleceğimiz, onurumuz...

14 Ocak 2022 Cuma

Ülkemiz, Köy Enstitülerinden başlayan, devlet parasız yatılı okullarına kadar uzanan bir eğitim geleneğini ve deneyimi bünyesinde barındırıyor. Bu uygulamalar hızla güncellenmeli ve yeniden yaşama geçirilmeli.

Enes Kara adlı yurttaşımızın varlığından, şurada birkaç gün öncesine kadar ne bizim ne de devletin haberi vardı. Yaşamını sonlandırdığı haberi hızla yayıldı. Telefonuna kaydettiği konuşmaları, yaşadığımız en derin sorunların başladığı nokta. Anlayabilenlerin yüzüne tokat gibi çarptı. “Kendisi olmasına izin verilmeyen” bir yurttaşımız. Muhafazakâr ailelerde zaman zaman yaşanıyor.

Benzer örneklerle karşılaştık. FETÖ, özellikle 1980 ve 1990’lı yıllarda yayıldı. Bu dönemde ortaokul ve lise eğitimi gören hemen herkes bir “tebliğle” karşılaşmıştır.

Felsefede Platoncu bir yöntem olarak bilinen sorularla gerçeğe ulaşmak, temel alınmıştı.

Soru: Şu topluiğneyi yapan bir usta var mı?

Yanıt: Evet, var.

Soru: Şu sandalyeyi yapan bir marangoz var mı?

Yanıt: Evet.

Soru: O zaman şu yemyeşil yapraklar açan ağaç bir ustasız olur mu?

Yanıtı çoğu zaman soruyu soran verirdi: İşte o ağacı da dünyayı da yaratan Allah’tır... Tanrı’yı tanıyan hemen herkes, yeniden tanıştırılırdı yaradanla.

Sonra? Sonra kilitlenirdi bütün sorgulama kapıları. Başlardı yönlendirme, telkinler: “Sen öğretmen ol, yeni nesiller yetiştirmek için öğretmene ihtiyaç var. Hayır, veteriner olma... Ol ol ol... Olma olma olma…”

Çok nadir de olsa soru ve yanıtlarla kilitlenemeyen aykırılar çıkardı. Öyle ya, sorular her zaman kilitlemez ya, bazılarını da düşünmeye yeni sorular sormaya yöneltebilirdi. “Peki, o zaman niye...” diye gelen soruların sonu dışlanma ve travma... Dışlanan çocuk veya genç, gerilmiş bir lastik gibi, bırakılınca en ters köşeye fırlardı. Bu gelgitler nedeniyle aile ve toplum değerleriyle keskin bir hesaplaşma başlardı. Herkesin kendi normalini bulması ve sakinleşmesi o kadar kolay olmazdı. Kitleselleşen beyin kilitlemesinin sonucu 15 Temmuz’la doruk noktasına ulaştı.

Anılardaki benzer olaylar yeniden gündemde. Staj için başvuran muhafazakâr bir kentin, muhafazakâr ailesinin çocuğu bir öğrenci, en uç sol partide siyaset yapıyor. Fen lisesini başarıyla bitirmiş, dilbilimleri okuyor. Ailesine duyduğu tepkiyle en uçlara savrulmuş.

Anne babalar, çocuklarınıza kendinizi dayatmayın. Onları özgür bırakın, anlamaya çalışın, sevin, sevin...


ABU DABİ’NİN GÖZÜYLE TÜRKİYE

Libya’nın batısındaki Vatiyye Hava Üssü’nü bombalamalarından bu yana Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye arasındaki ilişkiler epeyce mesafe aldı. Türkiye’de gerçekleşen temaslar sonrası, bazı savunma firmalarının satışı fısıltıları başkent kulislerine yayılmıştı. Ancak iki gün önce Batılı iş çevrelerinin gazetesi olarak bilinen Financial Times’a emirliklerden Abu Dabi Kalkınma Holdingi’nin (ADQ) Başkanı Muhammed Hasan el Suwaidi konuştu. Öyle nitelemeler yaptı ki can yakıcı: “Uzun vadeli düşünüldüğünde TL’nin zayıf olması nedeniyle Türkiye’de alım yapmak için harika bir zaman.”

Suwaidi, bitmiş, tükenmiş bir tüccarın son değerli mallarını yağmalama edasıyla şu eklemeyi yapıyor:

“Sizi dahil edebilecekleri veya sizin onlar üzerinden bir platform geliştirebileceğiniz, bazı kenarda kalmış varlıkları var.”

Ey devlet, çocuklarımızı, onların geleceğini ve onurlarını koru...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Suriye dersleri 13 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları