Midilli'de Bir Gün

20 Temmuz 2011 Çarşamba
\n

\n

Anadolunun hemen yanındaki Ege adaları tarihsel, toplumsal, coğrafi, siyasal, kültürel nedenlerle hep ilgi konusudur.

\n

Ege kıyılarından bakanlar, çoğunlukla karşılarında gündüzleri yamaçlarını, geceleri ışıklarını izledikleri kara parçaları görürler.

\n

Neredeyse yüzülerek gidilebilecek uzaklıklar, araya giren sınırlar nedeniyle yıllar boyu hep çok uzak kaldı. 1923 nüfus değişiminden sonra buralarda yaşayan Osmanlıların Anadoluya göç ettirilmesiyle bugünlere dek süren uzun bir sessizlik dönemi başladı. Yalnızca o tarihte İtalya egemenliğinde olan Rodos ve Kosta Türkçe konuşan bir avuç insan varlıklarını koruyabildi.

\n

Bugün de bu adalardan birine gitmek isteseniz insanı canından bezdiren vize sorunlarıyla boğuşmak zorunda kalırsınız.

\n

***

\n

Asos kıyılarından Midilliye baktıkça hep bir gün karşıya geçip o kıyılardan da bu yana bakma isteği, aynı yakınlığı duyup duyamayacağım duygusu içinde olurdum.

\n

Kısmet bu yılmış, bir günlüğüne de olsa.

\n

Ayvalıktan akşam üzeri kalkan, içine üç araç ve yolcular alabilen bir motor, gün batımından önce bizleri Midillinin merkezine ulaştırdı. Motorsikletler, otomobiller ve akşamüstü kalabalığıyla canlı bir kent karşımızdaki. Yunanistan Komünist Partisinin orak çekiçli ambleminin asılı olduğu gösterişli bir yapı, adanın sol eğilimli halkının simgesi gibi limana egemen bir konumda.

\n

Bizim yolumuz kuzey kıyılara. Bir gözümüz Anadolu kıyılarının yanan ışıklarında, akşamüstü serinliğini köy kahvelerinde birer yudum içkiyle karşılayan, rahat yüzlü insanlar arasından geçip gidiyoruz.

\n

Adanın kuzeydoğu ucuna geldiğimizde karanlık iyice çöktü. Karşıda Altınolukun büyük bir kenti çağrıştıran parlak ışıkları göründü. Küçükkuyu ve Asosa doğru ışıklar seyreliyor. Nerede konaklayacağımızı bilmeden, zeytin ağaçları ve ormanlarla kaplı, ıssız, sarp yamaçlarda ilerliyoruz.

\n

Böyle bir yamaçta, karanlığın içinde oturup karşı kıyının ışıklarını seyredebileceğimiz köy kahvesine benzer bir teras görünce duruyoruz. Çardağın altındaki masalarda bizden başka kimse yok. Köyden birkaç kişi, ocağın olduğu içerlek bir yerde oturuyorlar. Yiyecek bir şeyler sormak için içeri giriyorum. Kahve, lokanta ve meyhanenin birleştiği bu yerde işletme sahibiyle anlaşabilmek biraz güç olunca, arkamdan kırık bir Türkçeyle biri sesleniyor: Ne istiyorsun, bana söyle!

\n

***

\n

Böylelikle Temelle tanışıyoruz. Öteki adı Konstantin. Bir Karadenizli Rum. Altmış yaşlarında, mavi gözlü, ak saçlı, şişman bir adam. İstanbulda Yedikulede doğup büyümüş, sonra Almanyaya göç etmiş. Yazları da motorsikletiyle gelip birkaç ay bu köyde kalıyormuş.

\n

Yemek, sohbet derken vakit geceyarısını bulmuştu. Nerede kalacaksınız, dedi. Bilmiyoruz, dedik, hemen telefonlar edildi. Aşağıda kıyıda bir yer bulundu.

\n

Temelin motorsikletini izleyerek döne döne inen yollardan kıyıya ulaştık. Beş on evlik minicik bir yerleşim. Birkaç balıkçı teknesiyle özel yatların demirlendiği minicik bir limanı, suyun çevresinde bakımlı, pırıl pırıl, insanda hep burda kalma isteği uyandıran üç kahve-lokanta, bir küçük otel.

\n

Temel eski bir zeytinyağı fabrikasının bir odasını kiralamış, orada oturuyor. Yalnızca bir gün kalacağımızı söyleyince, Yaşar Kemali andıran bir coşkuyla, Olmazdiyor,kalın burada, dünyada buradan daha güzel bir yer yoktur.

\n

Dediği doğru aslında.

\n

Sorun dünyada ne aradığımızda. Çok şey peşinde koşarken, öyle çok güzellikler yanımızdan geçip gidiyor ki, çoğu zaman fark etmeye bile fırsat bulamadan.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüz Yıl Önce Balkanlar 26 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları