Yüksel Pazarkaya

Büyük Frederik Üç Yüz Yaşında

21 Şubat 2012 Salı

Tarihin uzmanlar için bile öyle kolay bir iş olmadığına bir kez daha tanık oluyoruz. 24 Ocak 1712 doğumlu Büyük Frederik (ölüm 17 Ağustos 1786), 300. doğum yılında yeni kitap yayınlarıyla, makalelerle, tarihçilerin ve filozofların katıldığı söyleşi ve açık oturumlarla anılıyor. Büyük Frederik’in kimliği, kişiliği, hükümdar olarak, sanatla, felsefeyle uğraşan birey olarak yeniden irdeleniyor, değerlendiriliyor. Ve kesin bir yargıya varılamıyor.

Siyasiler söz aldıkları zaman, kendi meşreplerine göre ya göklere çıkarır, ya yerin dibine batırırlarken tarih bilimciler ve filozoflar, Büyük Frederik’in devlet adamı ve birey olarak yaşamını, yapıtını ve etkinliklerini, çelişkili ve bölünmüş kişiliğini, tarihsel, düşünsel ve kültürel olgu olarak saptamaya çalışıyorlar. Bunda babasının şiddete dayalı terbiyesinin etkisi (yakın arkadaşı Von Kutte’nin gözleri önünde idamının) etkisi irdeleniyor. Kesin ve keskin bir yargıya varmak olanaksız.

Babası I. Frederik Wilhelm’den sonra 1740 yılında Prusya’da kral olan Büyük Frederik üzerine uzmanlar bugün de iki uçlu, çelişkili kişiliğini vurguluyorlar. Bir yanda, müzik, edebiyat ve felsefeye derin ilgi duyan, beste yapan, Fransızca şiirler yazan ince ruhlu bir kişilik, öte yanda saldırı savaşlarıyla Prusya’yı büyütmek ve güçlendirmek isteyen gözü kara, acımasız bir savaşçı. Bir yanda, ülkesinde işkenceye son veren (“Suçsuz biri cezalandırılacağına, yirmi suçlu serbest kalsın daha iyi”), kendini halkının birinci hizmetkârı olarak tanımlayan, halkın eğitimi için ilkokul zorunluluğu getiren, başta Katolik Fransa’nın zulmünden kaçan Hügnolar, siyasi sığınmacılara sınırları açan, azınlıkları kabul eden aydınlanmacı bir kral, öte yanda Yahudileri dışlayan ve saldırgan savaşçılığıyla olduğu gibi, Yahudi düşmanlığıyla da Nazilerin örnek aldıkları bir hükümdar.

Sofrası, aydınlanmacı sanat ve felsefe meclisi olan bir kral. Başta Voltaire olmak üzere, sofra meclislerine zamanın aydın, sanatçı ve düşünürlerini davet etmiştir. Ama fetih savaşları için, müttefik bulma diplomasisini de sonuna dek kullanmıştır. Topraklarını büyütmek isteyen bir yayılmacılıkla Avusturya İmparatorluğu’nun elindeki Şilezya’yı işgal eden, savaşlar yapan bir kral. Başında bulunduğu Prusya’yı korumanın, Avrupa’nın en büyüklerinden biri olmakla mümkün olduğuna inanmış bir hükümdar. “Yedi Yıl Savaşları”nda (1756 – 1763) yenilip nerdeyse -Hitler gibi- elinde olanı da yitirme tehlikesinden, Avusturya, Fransa, İngiletere ve Rusya’nın aralarındaki rekabet ve anlaşmazlık yüzünden son anda kurtulan yayılmacı ve saldırgan bir savaşçı.

Bir yanda ilk Osmanlı Büyükelçisi Resmi Ahmed Efendi’yi başkent Berlin’de büyük tantanayla karşılayan kral, öte yanda bunu yayılmacı amaçları için stratejik hesaplarla yapan. (Resmi Ahmed Efendi 14 Temmuz 1763 günü 70 kişilik maiyetiyle İstanbul’dan yola çıkmış ve 9 Kasım günü Berlin’e varmış ve 21 Kasım’da Büyük Frederik tarafından ihtişamla kabul edilmiştir.)

Bir yanda Prusyalı Almanların, saldırgan düşman Osmanlı imgesi yerine, zengin Türk kültürüne açılım sağlamış, halk yıllarca bir Türk modası dalgası yaşamış, öte yandan bu modayı sarıklı baş imgesiyle alaya almıştır.

Aradan geçen 300 yıla bakıldığında, Büyük Frederik’in bu çelişkili kişiliği ve politikasıyla önce Prusya’nın, sonra da bütün çelişkileriyle, düşüş ve kalkışlarıyla günümüz Almanyası’nın ve başkent Berlin’in kurucu kralı olduğunda tarihçiler birleşiyorlar. Kral sofrasının baş konuğu, (Türkler hakkındaki önyargısını da bildiğimiz) aydınlamanın büyük yazar ve düşünürü Voltaire, Büyük Frederik’in kişiliğini, “dışı estet, içi saldırgan” deyişiyle özetlemiştir.

Büyük Frederik’in, “Herkes kendi tarzına göre istediği gibi yaşasın” sözü bugün de yalnızca aydınlanmanın anahtarı değil, demokrasi ve özgür toplumun da anahtar sözüdür. Bununla Büyük Frederik, farklı düşünene, farklı yaşayışlara saygıyı getirmiştir. Bu anlamda Büyük Frederik’in kişiliği ve siyaseti üzerine farklı görüşlerin ve kabullerin sürmesini de saygıyla karşılamak gerekir.

Bu söz aynı zamanda adaletin anahtarıdır. Yaklaşık 250 yıl önce Büyük Frederik’in söylediği, “Bir suçsuzu cezalandırmaktansa, yirmi suçlu serbest kalsın” ilkesi, 21. yüzyılda bütün hukukçuların ve siyasilerin kulağına küpe olmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaygan Mantık 7 Şubat 2014
Yargı ve Demokrasi 30 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları