Yüksel Pazarkaya

Büyük Koalisyon ve Demokrasi

23 Aralık 2013 Pazartesi

Batı demokrasisinde koalisyon ve azınlık hükümeti uygulaması doğaldır. Neredeyse, temsilci demokrasinin zorunlu bir sonucudur. Almanya’nın yakın tarihinde şimdi üçüncü kez oluşturulan büyük koalisyon için geçerli mi bu?
Önce büyük koalisyon nedir? Seçimden birinci parti olarak çıkan Hıristiyan Demokrat ve Hıristiyan Sosyal Parti (CDU/CSU) ile ikinci sırada çıkan Sosyal Demokrat Parti, SPD, arasında Angela Merkel’i üçüncü dönem başbakan yapan koalisyon. Bu koalisyonun meclisteki koltuk sayısı yüzde seksen.
Sol Parti ile Yeşiller Partisi birlikte yaklaşık yüzde yirmilik muhalefeti oluşturuyor. Bu oranın demokrasi için yararı ve zararı tartışma konusu. Özellikle de içtüzüğe göre, meclis araştırması istemek için en az yüzde yirmi beşe gereksinim olunca.
İlginç dağılım, şimdi yüzde onluk Marksist Sol Parti’yi ana muhalefet yapıyor. Marksist olmak muhalefet için yeter de yüzde on yeterli mi? Yeşiller’den beklenen, şimdi Hessen eyaletinde ilk kez Merkel’in partisiyle koalisyon kurmaya karar verdikten sonra, biçimsel kalmaya yargılı.
Büyük koalisyon ilk kez altmışlı yıllarda gerçekleşti. Sosyal Demokrat Parti’nin başında, 18 Aralık günü yüzüncü yaşında kapsamlı etkinliklerle anılan Willy Brandt gibi bir efsane isim vardı. Bu büyük koalisyondan sonra yapılan ilk genel seçimde Sosyal Demokratlar birinci parti çıktı. Brandt başbakan oldu.
2005 - 2009 arasındaki büyük koalisyondan Sosyal Demokratlar zayıflayarak çıktılar. Angela Merkel, koalisyon ortaklarını ve parti içi rakiplerini acımasız yutan bir imaja sahip. Son ortak olan liberaller, FDP, meclise bile giremediler. Dolayısıyla Sosyal Demokratlar bu kez büyük koalisyondan nasıl çıkarlar, merak konusu.
SPD genel başkanı Sigmar Gabriel, sorumluluğu paylaşmak için, parti içi demokrasi uyguladı. Koalisyon anlaşmasını yaklaşık yarım milyon parti üyesine gönderip büyük koalisyonu oylattı. Ve büyük koalisyon için üyelerden yüzde 76 onay aldı.
Bu koalisyon bir kez daha sosyal demokrasinin, Marksist kökenine karşın, sistem partisi olduğunu somutladı. Sermaye sisteminin ve pazar ekonomisinin, çalışan halk kitleleri aleyhine işleyen koşullarını bir ölçüde dengelemek anlamına geliyor sosyal demokrasi. Yani tamirci parti. Açılan toplumsal ve ekonomik yara bereye biraz merhem sürmek.
Nitekim, şimdi koalisyon anlaşmasında 2014-2017 arasında bütün iş dallarında 8.50 Avro asgari saat ücreti uygulaması yer alıyor. 45 yıl sigortalı emekçi isterse, kayba uğramadan 63 yaşında emekli olacak. Buna benzer başka Sosyal Demokrat yara sarmalar.
Özellikle Almanya’daki Türk azınlık açısından, 2000 yılında çıkarılan vatandaşlık yasasında bir düzeltme var, Sosyal Demokrat onarımlar arasında. Bu yasa çıktıktan sonra doğan Türk ailelerin çocukları iki vatandaşlığa sahip olabiliyorlar. Ama en geç 23 yaşına kadar birini seçmek zorundaydılar. Şimdi onlar için bu zorunluluk kalkıyor, çifte vatandaşlıklarını koruyabilecekler.
Bir diğer Sosyal Demokrat getiri de Aydan Özoğuz’un göçmenlerden sorumlu devlet bakanı olarak atanması. Özoğuz’u Hamburg’da Körber Vakfı’ndaki görevi sırasında tanıdım. Yarım yüzyılı aşkın bir süre önce Hamburg’a yerleşmiş bir ailenin iyi yetişmiş kızı. Baba, Türkiye’den Almanya’ya fındık ithalatıyla uğraşıyordu.
Aydan Özoğuz, 2009 yılında federal meclise seçilmeden önce, Hamburg eyalet meclisinde siyasi deneyim kazandı. Sosyal Demokrat Parti’de genel başkan yardımcısı. Bilgisi, kendini yetiştirmesi ve ciddi çalışmasıyla siyasette de başarılı. Bakan olarak da başarılı olacağından kuşku duymuyorum.
SPD, özellikle genel başkan Sigmar Gabriel, Türkiye ilişkilerine olumlu yaklaşıyor. Ancak, bu ilişkilerin önündeki en büyük engel şimdi AKP iktidarının politikaları görünüyor. Korkarım, Sosyal Demokratların iktidar ortağı olmaları, Ankara-Brüksel yakınlaşmasına fazla bir katkı sağlayamayacak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaygan Mantık 7 Şubat 2014
Yargı ve Demokrasi 30 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları