Yüksel Pazarkaya

Demokrasi Dersleri...

10 Aralık 2009 Perşembe

AB’nin en azından çekirdek ülkelerinde istifa müessesesi ne olursa olsun işletiliyor. Bu yalnızca kamuoyunun ve muhalefetin beklentisi değil, iktidarın da mırın kırın etmeden işlettiği bir müessese. Hem de Türkiye gibi ülkelerde hemen her gün karşılaşılan ve olağan sayılan durumlarda.

Belki bize ne diyen olabilir, ama en azından Türkiye’yi resmen temsil edenlerin ve AB üyeliğini bayrağa yazmış olanların bugünlerde Almanya’da yaşananlara sırt dönmemeleri gerekir.

Olay, Batı tarzı demokrasi isteniyorsa, siyasetçinin tavır ve davranışından asgari beklentilere ilişkin. Yaklaşık bir ay önce Angela Merkel’in kurduğu yeni Alman hükümetinde Çalışma Bakanı olan Franz Josef Jung istifa etti. Ondan bir gün önce de Savunma Bakanlığı Müsteşarı ile Almanya Genelkurmay Başkanı görevlerinden çekilmişlerdi.

Konumuz, demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından istifa müessesesi. Bu üç yüksek makam sahibinin istifalarına yol açan olay ve gelişme nedir?

27 Eylül’de yapılan genel seçimlere kadar Franz Josef Jung, savunma bakanıydı. Bir süre önce Afganistan’da Taliban takımının ele geçirdiği bildirilen iki tankerin havadan yeri saptanarak Kunduz’daki Alman birliğinin komutanı, bu tankerlerin bombalanması emrini verir. Yanan tankerlerle birlikte 140 kişiden fazla insan da yanarak ölür. Aralarında Talibanların yanı sıra kadın erkek, yaşlı çocuk siviller de vardır.

Sorumluluktan kaçmak zor

Olay haber olunca, Bakan Jung araştırıyor, ölen sivil yok, sayı o kadar fazla değil gibilerden örtbas etme çabalarına giriyor.

Almanya’da seçimden sonra yeni kurulan Merkel hükümetinde eski Savunma Bakanı Jung yeni çalışma bakanı olurken, onun yerine yeni Savunma Bakanlığı’na kardeş partiden eski Ekonomi Bakanı Von Guttenberg getiriliyor. Von Guttenberg kısa süren ekonomi bakanlığında da popülist olmayan doğru tavırlarıyla dikkati çekmişti. Savunma bakanı olur olmaz, Afganistan’a da giderek eski Savunma Bakanı Jung’un gerçekleri gizlediğini, eski raporların kendisinden de saklanmak istendiğini, hem parlamentoda, hem de kamuoyuna açıklayıverdi. Bunun üzerine ne oldu? Kimse gerçekleri ortaya çıkararak kardeş partiden bir bakanı kötü duruma düşürdü diye Von Guttenberg’i eleştirmedi. Yukarda belirtilen üç baş yetkili, sorumluluğu üstlenerek istifa etti.

AB’nin en azından çekirdek ülkelerinde istifa müessesesi ne olursa olsun işletiliyor. Bu yalnızca kamuoyunun ve muhalefetin beklentisi değil, iktidarın da mırın kırın etmeden işlettiği bir müessese. Hem de Türkiye gibi ülkelerde hemen her gün karşılaşılan ve olağan sayılan durumlarda. Almanya’da geçmişte de bir dostunun daveti üzerine onun yatında yaz tatili yapan başbakanlar, ticari ilişkiler yüzünden bakanlar, partiye yapılan bağışların yasanın öngördüğü gibi vergilendirilmemesi yüzünden genel sekreterler vb. anında istifa etmişlerdir. Daha birkaç yıl önce hepimizin tanıdığı Yeşiller Eşbaşkanı Cem Özdemir, milletvekili olarak yaptığı iş gezilerinden topladığı uçuş millerini özel uçuşlar için kullandı diye istifa etmişti, hatırlanacağı gibi. Bu kadar basit.

Bu kadar basit bir başka olmazsa olmaz demokrasi koşulu da AB ülkelerinde dokunulmazlığın salt meclis kürsüsüyle sınırlı olması.

Yine olmazsa olmazlardan yalnız muhalefetin değil, her yurttaşın en sertinden muhalefet ve eleştiri hakkı, protesto hakkı. Kamusal kurum ve kuruluşların iktidarın ve siyasetin her türlü etkisini önleyen özerklikleri. Meclis içinde ve dışında, basında ve kamuda muhalefetin ve iktidar eleştirisinin demokrasinin en az iktidar kadar baş aktörü olması.

Siyasi baskı Anayasa Mahkemesi’nde

Almanya’nın kamusal televizyonu ikinci kanal ZDF’nin başredaktörü Brender, Hessen Eyalet Başbakanı Roland Koch istemiyor diye, görevden alındı. Gerekçe, başredaktörün siyasi partilerden bağımsız program yapması. Koch’a karşı kıyamet koptu. Olay, anayasa güvencesi altındaki basın özgürlüğüne siyasi müdahale gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürülecek şimdi. Kamu kurumu da olsa, özerkliği olan radyo televizyon kuruluşlarına siyasi müdahale, iktidardan bile gelse, neredeyse olanaksız. Özel medya ve basına etki yapmaya kalkışan politikacının ise böyle bir durumda dünya başına yıkılır.

En başta gelen Kopenhag kriteri işleyen bir demokrasi değil mi? Almanya’da son günlerde yaşananlar bu kriterin orada geçerli olduğunu gösteriyor. Türkiye’de bu değerlerin ayaklar altında çiğnenmesine bugün AB raporları yeterince yer vermiyorsa eğer, AB ağababaları Türkiye’deki iktidardan kendi çıkarları doğrultusunda yeni ödünler umuyorlar demektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaygan Mantık 7 Şubat 2014
Yargı ve Demokrasi 30 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları