Berke ve Perit

09 Aralık 2021 Perşembe

Başlıktaki iki isim sizlere bir şey ifade ediyor mu? Eğer ülkede olup bitenle ilgiliyseniz... Eğer, gençliğe biraz inancınız ve güveniniz varsa... Eğer eğitim sistemimizdeki yozluklar, çarpıklıklar, kahredici zulmün farkındaysanız... Bu iki ismi biliyorsunuz demektir. Yok bilmiyorsanız, bilmelisiniz. 

Onları daha önce ben de tanımıyordum. Şu var ki son iki aydır, onlar çocuklarım, torunlarım olabilirlerdi diye mırıldanıp duruyorum her Allah’ın günü. Zaten biraz öyle de oldular!  

Onlar iki ayı aşkın süredir (bugün 66. günleri) hapiste olan iki Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi. Artık uygulama şöyle ki önce içeri atıyorsun, iddianame sonra arkadan geliyor... Açıkçası iddianameye de pek gerek yok ya, Erdoğan zaten açıklamıştı, “Bunlar, öğrenci değil, olsa olsa ancak üniversitelerin içerisine sızmış teröristlerdir” demişti. 

Eh bunu duyan kayyum rektör Naci İnci mesajı almakta gecikmedi. Onun şikâyeti ve talebiyle iki öğrenci Berke Gök ve Perit Özen içeri tıkıldılar. 

Biri fizik, öteki tarih seçmiş, eğitim alma umuduyla ülkenin en yetkin, en prestijli üniversitelerinden biri olan üniversiteye girmeyi başarmış iki öğrenci. Önce Metris Cezaevi’nde zulüm artsın diye tek tek iki ayrı hücreye kapatıldılar, şimdi ikisi bir arada Silivri’deler. 

Dışarıdaki arkadaşları morallerinin yüksek olduğunu, ders çalıştıklarını, sınavlara hazırlandıklarını söylüyor. Şikâyetleri, avukatları aracılığıyla ders notlarının ellerine gecikmeli ulaşması, kitaplara ulaşamamak. (Ama zaten hapishanelerden gelen tüm mektuplarda hep bu var: Kitap engellemesi.)

GELEN GİDENİ ARATTI 

Boğaziçi Üniversitesi bir yıldır kanıyor, yara bere alıyor. Ve bir yıldır akademisyenlerin de öğrencilerin de protestoları, itirazları, direnişleri ve dayanışmaları sürüyor. Erdoğan’ın Melih Bulu’yu kayyum rektör atamasıyla başlayan, o gün bugün süren bir direniş bu. 

Gelen gideni aratır derler: 

Naci İnci kayyumluğunda üniversitede öğrencilere karşı tedbir kararları alındı, ikisi hapiste, birçoğu da soruşturmada. Adli kontrol, yurtdışı yasaklarıyla yaşamları yok ediliyor. 

Fakülte ve bölüm kararları yok sayılarak hocaların işine son veriliyor; dersler iptal ediliyor. (Can Candan, Feyzi Erçin, Seda Binbaşgil, Özcan Vardar)

Bina sorumlularından hocalar hakkında rapor tutmaları isteniyor! 

Kampusun kimi bölümlerinde yağma ve talanın önünü açacak düzenlemeler yapılıyor. 

Okul polis, sivil polis ablukasında, içeri basın alınmıyor...

Verilemeyen dersler, atanamayan hocalar, dekanlar... 

Tümü korkunç bir zarara yol açtı. Hem maddi hem manevi. 

BURASI TÜRKİYE 

Bütün bunlar hem akademisyenlere hem öğrencilere salt gözdağı vermek için mi? 

Yoksa ülkemizde uygulanmakta olan, yaşamımızın her alanında liyakatin yok edildiği, emeğin horlandığı, rant ve haksız kazancın egemenliğinde şiddet ve korku kültürünü yaygınlaştırma çabasından başka bir şey değil mi? 

Boğaziçi Üniversitesi’nde bir yıldır yaşanmakta olan, üniversiteye zarar vermekten başka hiçbir işe yaramayan bu uygulamalar, Türkiye’nin bir aydınlık yüzünü daha karartma çabasından öte nedir ki? 

Ama burası Türkiye! Adını anmak bile istemediğim bir gazete ve bir marka, kadına karşı şiddetin zirvesindeki bir şarkıcıya “Yaşam Boyu Onur Ödülü” verse de...  

Umudunu Katar’la imzalanan 15 anlaşmaya bağlayanlar, İslam karşıtlığına karşı iki ülkenin Diyanet İşleri’nin el ele çalışacaklarını ilan edip artık rahat etseler de...

Bu ülkede karanlığa geçit vermeyecek, hâlâ aydınlığa inanan her yaştan gençler var!     



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları