Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Cumhuriyet’in yıldönümünde

11 Mayıs 2017 Perşembe

Hava inadına güneşliydi... Günlerden pazardı... Gazetenin yıldönümüydü. Kutlamaya benzemeyen bir kutlamaydı. Bizimkiler “Bugün pazar/ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar” bile diyemeyeceklerdi, bunu biliyorduk. Ama işte yine de güneş
topladık onlar için...
Ben sırtımı, bizim gazetenin dış duvarına dayamış, bir yandan Orhan Erinç’i Zülfü Livaneli’yi, Ekrem Ataer ve Halk Korosu’nu, Haluk Levent’i dinlerken, Rutkay Aziz’le, Nur Sürer’le ve daha nice sanatçıyla, yazarla kucaklaşırken gözlerimi tam karşımdaki afişten ayıramıyordum.
Afiş kocamandı. “Yalnız Değilsiniz, Yalnız Değiliz” yazıyordu. Harfleri onların gülümseyen yüzleri çepeçevre sarmıştı. Zaten en büyük alkışı da onlar aldı.
Onlar, hapisteki arkadaşlarımız. İsimleri tek tek okundukça, avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlıyorduk.
Ahmet Şık! Alkışlar, boyun eğmemeye!
Akın Atalay! Alkışlar, doğrudan ve haktan şaşmamaya!
Bülent Utku! Alkışlar, ödün vermeden ilkelere sahip çıkmaya!
Güray Öz! Alkışlar, bilgiye, birikime!
Hakan Kara! Alkışlar, topladığımız bu güneşi ve umutlarımızı size yolluyoruz demeye!
Kadri Gürsel! Alkışlar, bütün dünyanın gözü sizin üzerinizde!
Murat Sabuncu! Alkışlar, emeğe saygıya!
Musa Kart! Alkışlar, gülümseyerek direnmeye!
Mustafa Kemal Güngör! Alkışlar: Bu güzelim memleket bir gün elbet aydınlığa çıkar inancına!
Önder Çelik! Alkışlar, adalet, hak, hukuk hasretine!
Turhan Günay! Alkışlar, kalbimiz, aklımız, vicdanımız isyanda diye haykırmaya!
Yunus Emre İper! Alkışlar, özgürlüğe!
Onları alkışlarken aklıma içerideki öteki gazeteciler düşüyor. Tanıdıklarım, tanımadıklarım, adlarını bile bilmediklerim... Tanrı aşkına, iktidar partisinin Fethullah Gülen’e döktürdüğü övgülerin yanında, Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ya da Mehmet Altan’ın söyledikleri sivrisinek vızıltısı gibi kalmaz mı?
Cumhuriyet’in tel örgülerle çevrilmiş bahçesinde kutlamaya benzemeyen kutlamada, kimin hapis, kimin özgür, kimin esir olduğu pek belli değil. Birer direnç abidesine dönmüş “eşler”, bana sorarsanız, en az içeridekiler kadar, belki de daha büyük kahraman!

***

Tel örgülere Uğur Mumcu’nun, Ahmet Taner Kışlalı’nın yazıları büyütülüp asılmış... İlhan Selçuk’un “Saat kaç” başlıklı yazısından birkaç satır gözlerimi buğulandırıyor, genzimi yakıyor...
“Türkiye bugün uygarlık kapsamında topun ağzındadır.
Dinci devlete geri dönüşü savunan partiler, gazeteler, televizyonlar, tarikatler, cemaatler, kurumlar, okullar seferberlik durumundadırlar... Tümü de Atatürk düşmanıdırlar...
İnsanlık tarihinde bir olağanüstü uygarlık devrimini gerçekleştirmiş kişiyi yakmak istiyorlar.
Evet, tekrar soruyorum. Biz bu seferberliğe karşı ne yapıyoruz?
Türkiye topun ağzındadır...
Top ne zaman patlayacak?
Saat kaç?”
7 Mayıs Pazar günüydü. 93. yılı kutladık. Biraz hüzün, biraz coşku, bol sarılma, bol kucaklaşma, bol dayanışma, bol hasret, bol umut... Hepsi birbirine karıştı. İçimde Nâzım’ın dizeleri kaldı:
“Bugün pazar...
Bugün, beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda;
Ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak,
Güneş ve
Ben...
Bahtiyarım...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın tiyatro 15 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları