Kafkaesk dünyamız

23 Mayıs 2024 Perşembe

Dünyada ve ülkemizde yaşadığımız gerçekler karşısında, Franz Kafka hayatta olsaydı, kim bilir daha kaç “Dava”, kaç “Dönüşüm”, kaç “Amerika” yazardı? O ünlü karamsar günlüklerine, “Acılar dışında, hiçbir şeye gücüm yok” yerine; “Artık acılara bile gücüm yok” der miydi? “Babaya Mektup” kitabına, “Başka Despotlara Mektup” serisini ekler miydi? Yolu buralara düşseydi belki de “Şato” yerine “Saray” adlı kitabı yazar mıydı?

Sevgili okurlar, nereden çıktı bu Kafka muhabbeti demeyin. Siz bu satırları okuduğunuzda ben, Kafka’nın ülkesi Çek Cumhuriyeti’nde olacağım. Kafka’nın aşk ve nefret ilişkisi sürdürdüğü Prag’da değil, ülkenin öbür ucundaki Brno kentindeyim. Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Genel Kongresi’nde. (Çekler, cömert davranıp eski başkanları ya da kibarca “onursal” başkanları da davet etti.)

Yüz yıl önce, 3 Haziran 1924’te gençliğinden beri boğuştuğu veremden öldü Kafka. 41. yaşının baharındaydı. 100. ölüm yıldönümü “bahanesiyle” bu yılki kongrede ana tema, “Kafkaesk Dünyamızda Gerçek-Trajedi mi? Komedi mi?” diye belirlenmiş.

“Kafkaesk” sözlüklerde “Kafka’dan esinlenerek üretilmiş, tehdit edici ya da korkutucu anlamlarına gelen bir sıfat” diye tanımlanıyor.

Bir mücevher gibi korunmuş, bu kültür kentine daha yeni geldim. İzlenimler bir sonraki yazıda. Şimdi kuşbakışı mini bir Kafka gezisi:

ÇILDIRMAMAK İÇİN YAZDI

Prag’da doğdu. (3 Temmuz 1883). Yaşamı boyunca bu kentten kaçmaya çalıştı. (Ancak dünyanın neresinde doğmuş olsa oradan da kaçmaya çalışacaktı). Yahudi bir ailenin tek oğluydu. Kız kardeşleri sonradan Nazi işgalinde Çekoslovakya’daki temerküz kamplarında öldürüldü. Yaşamın ironisi: Verem onu Nazi kampından kurtardı! Babasının despot kişiliği, yaşamını ve yazılarını etkiledi. Hukuk eğitimi aldı. Yıllar boyu nefret ettiği bir büro işinde çalıştı. Verem yakasını hiç bırakmadı. Korkular, kuşkular, aşklar da...

Kafka kendini, günden güne anlamını yitiren bir dünyanın tutsağı olarak görüyordu. Yazmak, sürekli yazmak; öykü, roman yazmak, günlük yazmak, mektup yazmak onu çıldırmaktan alıkoyan tek şeydi. Çıldırmamak için yazdı, yayımlamak için değil. Ölümünden sonra yazdığı her şeyin yakılmasını vasiyet etmişti. Yakın dostu Max Brod, bu isteği yerine getirmedi ve Kafka’yı dünya edebiyatına kazandırdı.

“Benim yalnızlığım insanlarla doludur” diyen, “yalnızlıktan güç alan” Kafka’nın tüm eserlerinde yapayalnız kahramanlar, tutsak kahramanlar çatışma içindedir. Kendileriyle, çevreleriyle, gerçeklerle, düşlerle ve bin bir olasılıkla çatışırlar. Var oldukları için çatışırlar. Seçim yapmak söz konusu değildir. Çünkü Kafka’ya göre “Cevap sandığın şey, çoğu kez sorudur.” Öyleyse Kafka ya da kahramanlarının bir yol, bir yanıt önermelerini nasıl bekleyebiliriz? Dünyanın anlamsızlıkları, soruları, görecelikleri, değişimleri, olasılıkları arasında yaşamak, varlığını sürdürmek (ve Kafka için yazmak) bile bu karanlığın tek umudu değil de nedir?

YAZARAK SEVDALANMAK

Amerika’yı görmeden “Amerika” romanını yazdı Kafka, tıpkı görmediği kadınlara âşık olduğu gibi (Hakkını vermeliyim: İki kez nişanlandığı Felice Bauer’i bir kez uzaktan görmüştü). Ona mektup yazdıkça aşkı yaşadı. Milena, Viyana’da yaşıyordu, yazarın öyküleri çevrilirken (Kafka Almanca yazıyordu) mektuplaşmaya başladılar. Kafka, Milena’ya yaza yaza âşık oldu. “Seni sevdiğime göre... Yeryüzünü de seviyorum demektir” diyecek kadar.

Yazarken yaşadı aşkı da Amerika’yı da şatoları da davaları da tutkuları ve tutuklulukları da.

Kendinden sonra gelecek birçok aydını, yazarı, düşünürü etkileyen Kafka’nın yazdıklarına, bugün her zamankinden daha çok anlam verebildiğimize göre dünya iyiden iyiye çıldırdı demektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Joan Baez’den şiirler... 13 Haziran 2024
Ortaya karışık 9 Haziran 2024
Normalleşmeye bakın! 6 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları