Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Midilli'de insan olmak

24 Mart 2016 Perşembe

Geçen hafta Midilli Adası’nda bir toplantıya katıldım.

Oradaki üç mülteci kampını ziyaret ettim. Bizim kıyılardan, o adaya canını atmak için birbirini ezenlerin seslerini dinlemeye çalıştım. O kamplarda gördüklerimle, kapalı salonlarda konuşulanlar arasında ilişki kurmaya çalıştım. Yaşamın korkunçluğu karşısında bir kez daha dehşete kapıldım.

Toplantı Stockholm ve New York merkezli bir düşünce ve tartışma kurumu olan Tallberg Vakfı tarafından düzenlenmişti. Sanatçı, gazeteci, STK temsilcilerinden, öğretim üyelerine uzanan geniş bir katılımcı profili vardı.

Ne o kamplarda gördüklerim, ne de tüm toplantılarda konuşulanları bu yazıda özetlemem olanaksız, ancak orada izlenimlerimden sonuçları paylaşabilirim sizlerde.

 

Midilli bir simge

Şair Sappho’nun adası Lesbos bugün bir simge. Avrupa kapısının simgesi... Türkiye’den ölümü göze alarak insanlık dışı koşullarda buraya kaçanların tek umudu kapağı bir an önce Avrupa’ya atmak.

Avrupa’nın 510 milyonluk nüfusu içinde 20 milyon Müslüman, Avrupa’yı çok korkutuyor. “Bir zamanlar Endülüs...” diye başlayan diyalog yerine, “20. yüzyılın ortalarında Batı Avrupa’da hiç Müslüman yoktu” diye söze başlamayı tercih ediyorlar.

Bugüne dek uygulanan ayrımcı politikalar yeniden gözden geçirilirken birlikte yaşama yolları aranırken, Avrupa’da Müslüman nüfusunun azalmasını isteyenler çoğunlukta... O nedenle muhafazakâr ya da sağcı ırkçı partilerin yükselmesine şaşmamak gerek.

 

Sınıfsal farklılıklar

Mülteci ve göçmen sorununu dini açıdan irdelediğinizde çıkış yolu yok gibi...

Midilli’de ilk dikkatimi çeken sığınmacılar arasındaki ayrım oldu. Hayır, dini ya da mezhepsel ayrım değildi. Sınıfsal ayrımdı.

Savaş, ekonomik nedenler şiddet, baskı, tehditler, çocuklarına daha güzel bir gelecek verme tutkusuyla yollara düşen milyonlar arasında da korkunç sınıfsal farklılıklar vardı.

Varlıklı Suriyeli otelde kalabiliyor, araba kiralayabiliyordu. Bir an önce Midilli’den Avrupa’ya geçeceğinden de kuşkusu yoktu. Olan yoksul Suriyeliye oluyordu.

Adadaki en büyük iki kamp Karatepe ve Moria. Bu ikincisi ikiye bölünmüş: Bir yanda Suriyeliler kalıyor ötekinde Pakistan, Irak ve Afganlar kalıyor. Neden bu ayrım sorusuna aldığım yanıt: Statü farkı... Birleşmiş Milletler bürokrasisi...

Mülteci ve göçmen sorununu sınıfsal açıdan irdelediğinizde, ekonomik uçurumu gidermeye çalıştığınızda çıkış yolu var gibi...

 

Vicdan temizleme

Bu kamplarda tam sayılarını bilemeyeceğim ama yüzlerce gönüllü çalışıyor. Çoğu Amerikalı ve Avrupalı. Canla başla çalışıp politikacıların yapmadıklarını yapıyorlar: Yani sığınmacılara hayatı bir nebzecik yaşanır kılmaya çalışıyorlar. Ama nedense bu gönüllü “yabancıların”, adanın yerli halkıyla pek bir ilişkisi yok...

Belki haksızlık ediyorum ama bana müthiş bir “vicdan temizleme” operasyonu gibi geldi. ABD ve AB yönetimlerinin “Aman bizden uzak olsunlar da ...” tavrına karşı bir tepki...

Bir ayrıntı. Ada adeta turizm merkezi gibi. Fiyatlar fırlamış, bir gün önce Anjelina Jolie gelmiş, Ai Wei Wei gitmişti...

 

Türkiye mi?

AB ile Türkiye arasındaki antlaşma, toplantımızın son günü masaya düştü. Genel kanı: “Kirli pazarlık”... Hem hukuk, hem ahlak dışı... Uygulanması olanaksız...

Türkiye’nin bugüne dek 2 milyon Suriyeli almış olması; milleti riske atma pahasına gösterdiği olağanüstü “konukseverlik”... Bütün bunlar demokrasi sorunlarının yanında ne yazık ki arka planda kalıyordu. Ortadoğu’da bugün yaşanan durumların köklerine indiğinizde, emperyalist güçlerin oyunlarından, savaş tutkularından, Irak işgalinden söz ettiğinizde... (Sykes- Picot Antlaşması’ndan; Gertrude Bell’in cetvelle çizdiği sınırlardan söz ettim, Japonca dinler gibi dinlediler.) Aldığım yanıt hep Suriye’deki savaşta hükümetimizin oynadığı olumsuz roldü ve IŞİD’e göz yumulmasıydı.

Hukuksuzluğun egemen olduğu, muhalif olanların “vatan haini” ya da “terörist” diye nitelendiği ortamlarda “konukseverlik” bile işe yaramıyor! Bana öyle geliyor ki tüm sınırlar ortadan kalktığı gün, dünya daha korkusuz ve daha insanca yaşayabilecek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın tiyatro 15 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları