1 Mayıs 2019 Türkiye

03 Mayıs 2019 Cuma

1 Mayıs günü İstanbul’un çeşitli yerlerinden, Taksim’e çıkmaya teşebbüs edenlere polisin verdiği karşılığı, İstanbul’un bu ünlü meydanında kuş uçurtmamak üzere alınmış olanağanüstü önlemleri görenler, 1 Mayıs 2019’da Türkiye’nin en büyük sorununun Taksim Meydanı’na işçi ayağı değmemesi olduğunu sanabilirlerdi.
1 Mayıs 2019’da herkesi ilgilendiren devasa sorunlarla karşı karşıya olan Türkiye’deki iktidar her işi bırakmış kafayı Taksim Meydanı’na takmıştı.
Oysa emek ve dayanışma gününün özgürce ve güven içinde kutlanmasının demokrasinin ana şartlarından biri olduğunu görmek için emekçi olmaya bile gerek yoktu.
Nitekim, emek ve dayanışma gününü kutlayan Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Simone Kaslowski bu kutlamanın özgür ve güvenli koşullar altında yapılmasının, emeğe ve çalışan haklarına saygının, çağdaş bir demokrasi açısından şart olduğunu söylüyordu.
1969 DİSK yürüyüşü karşısında paniğe kapılmış olan, Ecevit’in uysal demokratik soluna karşı gazetelerde çarşaf çarşaf ilanlarla savaş açan, sermayenin emek karşısındaki tahammülsüzlüğünü hatırlayanlar, ister istemez ne olup da TÜSİAD’ın bu noktaya geldiğini soruyorlardı.
Oysa olay basitti. Zaman içinde köprülerin altından çok sular akmış ve 1 Mayıs 2019’da Türkiye’de emek gibi sermaye de aynı tehlikenin tehdidiyle karşı karşıya kalmıştı:
Tek adam totalitarizmi.

***

1 Mayıs 2019 Türkiyesi’nde emek de, sermaye de aynı tehdidin hedefindeydi. Sömürünün yerine, ondan daha da geride olan yağma ve talan düzenini yerleştiren AKP’yi başlangıçta sevinçle karşılayan TÜSİAD, iktidar açlığını yağma ve talan şöleninde gidermek isteyen yeni sınıf ile türedi iktidarının işbirliğinin ne gibi sonuçlara yol açtığını nihayet görüp, fark etmişti.
Ürettiğinden çok üreyen ve tüketmeye çalışan güruhun, kaçınılmaz olarak yağma ve talana dayalı olan iktidarı kısa süre içinde kaynakları tüketip, ortada daha fazla yağmalanıp, talanlanacak bir şey bırakmayarak, ekonomiyi, sanayii, tarımı ve hizmet sektörüyle, siyaseti, yasaması, yürütmesi, yargısıyla iflasa sürükleyip de çıkmazı koyulaştırınca, sermaye emeğin sürekli talep ettiği demokrasinin onlar için olduğu kadar kendisi için de yaşamsal olduğunu nihayet fark etmişti.
Yıllar yılı bir türlü çoğulcu, katılımcı, paylaşıcı olamayan, habire çoğunlukçuluk çukurunda debelenen, demokrasi benzeri rejim, hızla önce bir çoğunluk, sonra tek adam diktasına doğru evrilerek, emek ile sermayeyi aynı anda tehdit ederken, Türkiye’yi 1 Mayıs 2019’da, en büyük çelişkinin emek ve sermaye arasında değil, totaliterlik ile demokrasi arasında yaşandığı bir ülke konumuna getirmişti.

***

“Birikimlerimiz, kazanımlarımız elimizden gitmesin de varsın biraz da aydınlanma da olmayıversin!” diyenler, zamanla aydınlanmaya, özgürlüğe, emeğe yönelik tehditlerin sermayeye de yönelik olduğunu anlamışlardır.
Türkiye’de milli gelirin üçte ikisini sağlayan, nüfusunun yüzde kırk beşini oluşturan kesiminde, talan ve yağmacı totaliter düzenin karşıtlarını sandıktan çıkaran 31 Mart seçimleri bu bilincin sandıksal yansımasıdır.
TÜSİAD Başkanı Kaslowski’nin 1 Mayıs 2019 mesajı, demokrasinin, hem emeğin hem de sermayenin ortak talebi haline geldiği bir toplumun habercisidir. Zaten totaliterlikten demokrasiye, iflastan sürdürülebilir bir kalkınmaya çıkmanın böyle geniş tabanlı bir ittifaktan başka yolu da yoktur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları