Zafer Arapkirli

Ben diyeyim ‘pej’, sen de ‘mürde’

06 Eylül 2019 Cuma

Ciddi bir panik ve ricat hali içinde olduklarını, artık hepimiz biliyoruz. Ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar, batmakta olan bir geminin güvertesindeki koşuşturmaca ve sağa sola bağrışma hali ayan beyan ortada.
Bir hayli uzun süren “Lale Devri”nin yol açtığı iflasın ardından girilen “Duraklama Devri” ve onu izleyen çöküşün adını “Panik- Ricat Devri” koymakta hiçbir abartı olduğunu düşünmüyorum. Bu “son düzlük”te ağızlarından çıkan her bir ifade ve altına imza attıkları her çift söz, ibret verici.
31 Mart gecesi ilk örneklerine tanık olduk. Bal gibi kaybettikleri seçimi “kazandık” diye yeri göğü billboard’larla afişlerle donattılar. Utanmadan seçimi iptal ettirip valiyi (vekâlet görüntüsü altında) kayyım atadılar.
23 Haziran ağır tokadını yiyince, daha da çıldırdılar. Bu kez yetki gaspı yoluna gittiler. Sadece İstanbul’da değil, başka illerde de “Siz kazandınız ama biz sizi oradan almasını biliriz” aymazlığına başvurup demokrasinin iyice ırzına geçtiler. En son Van, Mardin ve Diyarbakır’ın halkoyu ile seçilmiş belediye başkanlarını kenara alıp “Başkan’ın valileri”ni yerlerine atadılar.
Bu tasarrufların altında imzası olan “Atanmış Bakan”, hızını alamayıp İstanbul, Ankara ve İzmir’e parmak sallamaya başladı. 806 bin 426 oy fark yedikleri Sayın Ekrem İmamoğlu’na mealen diyor ki: “Ayağını denk al. Seni de alırım oradan!..” Ve belki de siyasi hayatının en talihsiz sözcüğünü, “pejmürde” sıfatını kullanıyor. Bizim neslin, anlamını çok iyi bildiği bu sıfat için gençler koşup TDK’ye başvurduklarında gözlerine inanamadılar:
“Eski püskü, yırtık, dağınık, perişan” anlamına geliyor.
Tam da iktidarın kendisini, icraatını, ruh halini ve içinde bulundukları durumu anlatmıyor mu? Yani, psikoloji biliminde “Projection” dedikleri bir savunma mekanizması, “Kendi halini, içinde bulunduğu durumu, öfke ve husumet içinde hasmına, karşısındakine mal etme, yakıştırma” durumu.
Ülkenin dört bir yanında birbiri ardına işlenen kadın ve çocuk cinayetleri, cinnet geçiren yüz binlerce insanın işledikleri suçları, Kuran kursu ve dini vakıf kisvesi adı altında gerçekleştirilen aşağılık tecavüz, tasallut ve istismar olaylarına çare bulamayan, üzerlerine gidemeyen, alçak ırz düşmanlarına dişini geçir(e)meyen bir devlet insanı, seçilmiş belediye başkanına parmak sallıyor. “Seni pejmürde ederim” şeklindeki ibretlik cümle ile.
Devletin kasasının “tam takır kuru bakır” haline geldiği, borcunu ödeyebilmek, kasayı “çevirebilmek” için Merkez Bankası’nın kefen parasına çökmek zorunda kalmasını, zenginden ve ayrıcalıklı yabancıdan al(a)madığı vergiyi iğneden ipliğe her türlü temel mal ve ürüne fahiş zamlar yaparak zorla dar gelirliden toplama vahşetini saymıyorum bile.
Dış politikada, tehlikeli oryantal dansların şehveti ve gözü dönmüşlüğü içinde girdiğimiz Suriye bataklığında hem ABD’ye hem de Rusya’ya teslim olmuşluğun yarattığı öz-öfkeyi başkalarından çıkarma komikliklerine girmiyorum bile. Tam da 26 Ağustos ve 30 Ağustos şanlı zaferlerini kutladığımız günlerde, onları ağızlarına bile almayıp, “ABD’lilerle aynı helikoptere binip PKK’lıların üzerinde tur attık” gibi bir askeri başarı(!) öyküsü ile yılışık yandaş medya okurlarını gıdıklamaya çalışmalarını ben yazarken bile utanıyorum. Aynı günlerde, “Uçuyo mu bu 57 şeyi?..” komiklikleri içinde “Kaşığı yok mu bu dondurmanın yahu?..” tiyatrolarını izlememek için TV’nin kumanda düğmesine can havliyle sarılıyorum. Arada bir açtığım haber bültenlerinde “Bana ne bana ne.. Benim de nükleer füzem olacak…” hezeyanlarının yabancı medya tarafından duyulup da tercüme edilmemesi için dua etmeye başlıyorum.
Daha neyinizi hatırlatayım?
Dün sabah Yenikapı’ya dizilmeye başlayan ve yandaş bir medya patronunun “Rent- A-Soygun” şirketinden kiralanan yüzlerce “Ballı hizmet ve makam aracı” dizi dizi teşhir edilirken, utanmadan sosyal medyaya girip “Clio yahu bunlar n’olmuş” diye yavşaklık eden Yüzsüz Troliçelerin suratına tükürmemek için kendimi zor tutuyorum.
Adli yıl açılışı için Saray kapısı önünde koruma duvarına yaklaşırken adeta cüppelerinin (sanal) düğmelerini ilikleyerek, polis barikatında üst araması sırasına giren hâkim ve savcıların halini görmemek için kafamı başka yöne çeviriyorum..
Sonra da “Pejmürde…”
Öyle mi?
Biz zaten uzun süredir, siz “Pej” demeden “Mürde”sini anlıyoruz.
Mal ortada.
Tüyü bitmemiş yetiminin hakları ile kurulmuş bir soygun imparatorluğunun son günleri bunlar. Örgütlenerek, hayatın her alanında daha sıkı mücadele ederek gidişlerini hızlandırmak boynumuzun borcudur.
Haydi, bu borcu ödemeye!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları