Zafer Arapkirli

Tehlikenin farkındayız

10 Kasım 2021 Çarşamba

Artık, kendilerinin de gayet iyi anladığı bir gerçek ortada duruyor.

İktidarı 19 yıldır elinde tutanlar ve destekçileri, bir daha seçilemeyeceklerinin, her anlamda meşruiyetlerini yitirdiklerinin fena halde farkındalar. 

Aslında pek farkında değiliz ya da unutma eğilimindeyiz ama ilk ciddi işaretin 7 Haziran 2015 seçiminde alındığı bir gerileme süreci ile başladı her şey. Seçmenin sandıkta ciddi gerilemeye uğrattığı iktidar partisinin o seçimin ardından neler yaptığı, nelere başvurduğu ve hatta “gitmemek için neler yapma kapasitesinin olduğu” hafızalarda. 

Ardından 7 Haziran - 1 Kasım 2015 arası yaşananlar, akabinde hâlâ binlerce soru işaretinin üzerinde asılı durduğu, izaha muhtaç bir darbe girişimi. Sonrasında gelen hileli (ve “Allah’ın lütfu” OHAL koşullarında), tartışmalı 2017 referandumu.

Bütün bunların üzerine 31 Mart ve 23 Haziran 2019’da seçmenin (sesi Çin-ü Maçin’den duyulan) iki güçlü tokadı ile olağanüstü ölçüde sarsılan bir iktidar bloku. 

Büyükşehirlerde uğradığı büyük yenilgi ile “tartışmalı namağlup unvanı”nı yitirmenin de ötesinde siyasetin finansman kaynağı olan devasa bir “rant havuzunu” da elinden kaçırmış olmanın zapt edilmez öfkesi.

İşte bu öfke, dağınıklık, panik ve hatta “cinnet” hali, ta 1 Nisan 2019 sabahından başlayarak iktidara hata üzerine hata yaptırıyor. 

Sıradan bir oyunda, telaş ve panik içinde hata yapan oyuncu, en kötü ihtimalle oyunu kaybeder, olur biter. Ama burada 83 milyon vatandaşının yaşamını ilgilendiren, doğrudan ve derinden etkileyen vahim bir “hatalar zinciri”nden söz ediyoruz. Sonuçları, korkunç boyutlarda devalüasyondan yani paramızın pul haline gelmesinden uluslararası alanda endişe verici yalnızlaşmaya, pandemi ile mücadelede kaygılandırıcı bir yenilgiden hukuk ve adalet sistemine güvenin “sıfır noktasına” hızla yaklaşmasına kadar pek çok maddede listelenebilecek bir zincir bu. 

Yoksulluğu, çaresizliği, yalnızlaşmayı ve sefaleti büyüten bir çığ niteliğinde, büyüyerek üzerimize üzerimize gelen bir tehlikeden söz ediyoruz. 

Bundan daha elim ve daha vahim olmak üzere, iktidar mahfilleri ve yandaşları da bu sorunların hiçbirinin “çözülebilecek” yani kendisinin çözebileceği bir noktada olmadığının yani o noktanın geçildiğinin farkında.

Ama bunlardan daha da endişe verici bir sonucu var, bu “telaş, panik ve cinnet” halinde iktidarı yitirme korkusunun. O da toplumsal barışı dinamitleyerek, kavga çıkararak ve hatta (dilemeyiz ama) “kan dökerek” gitme ihtimali. 

Neden bu kadar endişeli olduğumu açmak için geçen 1-2 yıllık pratiğe bakmak yeterli. 

Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik vahşi linç girişimi, kanlı bir eylem değil miydi? Yüzlerce vahşi linççinin ellerinde taşlar (kaya parçaları) ve sopalarla saldırısında can kaybı olmaması mucizedir. Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’nun koruma ekibi ve oradaki güvenlik mensupları canlarını ortaya koyarak çabalamasalar, bugün Kılıçdaroğlu ve yanındakilerin mezarlarında anma törenleri yapılabilirdi. Yalan mı?

Rize’de Meral Akşener’e yapılan saldırı. Gittiği başka yerlerde laf atmak veya başka şekillerde “fiili çatışmaya sürükleme” girişimleri. En son, Lütfü Türkkan’ın dahil olduğu ve asla kabul edilemeyecek (bence de milletvekili olarak bile kalmasının mümkün olmadığı) bir küfür eylemi ile sonuçlanan provokasyon. Daha da ötesinde, bu tür provokasyonların sürdürüleceğine ilişkin önemli işaretler. 

HDP İzmir il binasına yönelik silahlı saldırı ve cinayetin, ürkütücü bir şekilde, ülke çapında gereken infiale yol açmamış olması. HDP dışındaki muhalefetin bile, gereken yüksek sesle bu hadisenin üzerine gitmemesi. 

LAFI EĞİP BÜKMEDEN...

Türkiye, bugüne kadar (görülmemiş demeyeyim, çok iddialı olabilir) ender rastlanan ölçüde gergin bir seçim dönemine girmiştir. Siyasi yarışmanın ve tartışmanın “fikirsel ve söylem düzeyinde kalmayacağının anlaşıldığı” ve maalesef “uygar ve demokratik sınırların zorlanabileceği” bir dönemden söz ediyorum. “Sözün yerini zaman zaman şiddetin alma riski” taşıyan bir süreçten söz ediyorum.

O zaman herkese büyük bir görev düşüyor.

En başta da ülkeyi yönetenlerin, onların emrindeki güvenlik kuvvetlerinin, mülki amirlerin ve tabii ki mahkemelerin. İktidarın değil milletin emrinde olmaları gerektiğini, hayatlarının bu iktidarla sınırlı olmadığını asla unutmaması gereken savcı ve hâkimlerin.

Ve tabii, olası provokasyon ya da doğrudan saldırıların hedefi durumundaki muhalefet partilerinin ve yandaşlarının. 

Sınav çoktan başlamıştır. 

Dileriz, milletçe alnımızın akı ile çıkarız bu sınavdan. 

Çıktığımızda, “göreceğimiz güzel günlerde motorları maviliklere sürerken” gururla ve sevinçle, hep birlikte “Başardık” diyebilmek umudu ile...

Bugün anısı önünde saygı ile eğildiğimiz kurucu önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “aziz milleti”ne de bu yakışır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları