Yunanistan’da Brüksel ruletini beklerken...

02 Temmuz 2015 Perşembe

Tilos adası, Datça yarımadasında Palamutbükü’nün tam karşısında.
63 kilometrekarelik bu mendil büyüklüğünde kara parçası, Oniki adaya ait.
Stavros’a işte bu küçük adada, şirin bir asma altı kahvesinde rastladım.
Harika yaz gününe rağmen sokaklar, kahveler; mayo, hasır çanta, güneş kremleri satan bakkal dükkânları hemen tamamen boştu. Sanki az evvel ani bir felaket olmuş da ada yaşama mola vermiş ve terk edilmiş gibiydi. Aslen Giritli olan ve Tiloslu bir kadınla evlendiği için buralara yerleşen Stavros bana bir kahve ikram etti. “Neden kimse yok” deyince tabii söz krize geldi.
“Yılın iki ayını turizmle geçiren 200 kişilik minik bir ada burası!” dedi Stavros; “Ama genelde buraya yılda 2 bin ziyaretçi gelir; yazın her yer turist dolar. Bu sene gelenlerin sayısı 200’ü bulur mu bilmem. Kriz Yunanistan için öyle kötü bir propaganda yarattı ki, yabancılar da ellerini ayaklarını kesti. Yunanlı turistlerin de tatil yapacak parası yok.”

‘Sonunda anlaşırlar!’
Kat kat sahile inen begonvillerle çevrili otellerin plajlarını boş gördüğümü söylüyorum...
Stavros umudu her şeye rağmen elden bırakmıyor. “Yunanistan’ın karaya oturması kimsenin işine gelmez!” diyor: “AB, Yunanistan’ın kopmasını istemez. Fırtınaya rağmen, Yunan hükümeti de bunu arzu etmez. İç kamuoyu da Avro’yu bırakmayı göze almaz. Haliyle endişeliyiz ve bekleyişteyiz. Ama öyle ya da böyle krize mutlaka bir çare bulunur ve Yunanistan Avro’da kalır. Çünkü herkesin çıkarı bu yönde!”
Stavros’un pragmatik çözümlemelerine ve “az şekerli” kahvesine teşekkür ettikten sonra beyaz Akdeniz evleri ve dar sokaklardan aşağıya, limana doğru yürüyorum.
Yaşlı balıkçılar dahi gölgeye çekilmiş; zaman durmuş gibi. Beyaz tunikler, ince Yunan pamuklusundan yapılmış şort ve şalvarlar satan adanın biricik “butiğine” giriyorum. Dükkânda bizim tekne ahalisinden başka kimse yok...
Dükkânın sahibi, “adada bir doktorun bile olmadığını” söylüyor. Daha doğrusu varmış da çok yeni “Sınır Tanımayan Doktorlar” tarafından gönderilmiş.
Butikçi kadın, “Bunun kendisini yaraladığını” söylüyor: “Bir, azgelişmiş ülke gibi olduk!” diyor: “Hükümet adaya bir hekim dahi gönderemiyor!”
Tilos’tan Rodos’a geçiyoruz. Rodos’taki atmosfer de farklı değil. Her zaman turist kaynayan ada, bu defa sakin. Türk mahallesi içindeki Kapalıçarşı tipi dükkânların hepsi de sinek avlıyor ve tembel tembel müşteri bekliyor. Malta şövalyelerinin yaptırdığı kalın, tarihi surları geçip limandan cumbalı evlerin bulunduğu Türk mahallesine yürürken meydanda bir kavga görüyoruz.
Sinirler gergin, esnaf avaz avaz ağız dalaşı yapıyor. Ne oluyor, diye yaklaştığımız civar mağazalarda da ağızları bıçak açmıyor. Kimse konuşmak istemiyor. Öylesine ağır bir hava var ki, herkesin evinden cenaze çıkmış gibi....

Caminin şerefesi sönmemiş
Nerede yaşama meydan okuyarak tavernalarda vur patlasın, çal oynasın eğlenen eski Yunanistan, nerede bu kolu kanadı kırılmış insanlar diye düşünüyorum.
Az ilerde, Ayasofya pembesi rengindeki Süleymaniye Camisi’ni görmek istiyorum. Cami “ziyaretçilere kapalı...”
Ama Rodoslu Türkler için şerefesi yanıyor!
Süleymaniye’nin tam karşısındaki Kutsal Havari kilisesinin ufak avlusunda ise “sade bir düğün” var.
Avluya üzerinde beyaz keten örtü bulunan bir masa konmuş.
Masada sadece büyük bir İncil, bir sürahi şarap, iki de gül dikkat çekiyor...
“Peder”, bu basit ve yalın masanın önünde gelin ve damadı kutsuyor ve karı koca ilan ediyor.
Hayat her şartta devam ediyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları