Erinç Yeldan

Türkiye için düşük karbonlu kalkınma stratejisi - 1

28 Ekim 2015 Çarşamba

Sanayi devriminden bu yana insan eliyle gerçekleşen karbondioksit ve diğer sera gazı atıklarının atmosferde yoğunlaşması nedeniyle gezegenimizin yüzey ısısının ortalama 0.85 derece artış göstermiş olduğu tahmin edilmekte. Önlem alınmaz ise yüzyılın sonuna kadar bu artışın ivmelenerek süreceği ve gezegenimizin iklim deseninin kalıcı olarak değişime uğrayacağı bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Çevre bilimcileri, söz konusu tehdidi önleyebilmek için yüzyılın sonuna değin gezegenimizin yüzey ısısındaki artışın en fazla 2 C0 derece ile sınırlandırılması ge rektiği uyarılarını dile getiriyorlar.
Söz konusu hedefe ulusal anlamda katkıda bulunmak üzere her ülke kendi “Ulusal Düzeyde Belirlenmiş Katkı Niyeti” (Intended Nationally Determined Contribution, INDC) programını bu yılın sonunda Paris’te toplanacak olan “21. Taraflar” toplantısında sunuyor olacak. Türkiye de kendi INDC-katkı payını resmi olarak bu ay başında açıkladı. (*)
Türkiye’nin “resmi” katkı payı belgesi, 2030’da Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonlarının 1.175 milyon ton CO2 eşdeğerine ulaşacağını öngörüyor ve uygulanması düşünülen tedbirler aracılığıyla bu rakamın 929 milyon tona düşürülmesini hedef olarak sunuluyor. Ancak Türkiye 1990’dan bu yana toplam emisyonlarının zaten yüzde 110 artırarak dünyada kişi başına CO2 emisyonlarında en hızlı artış gösteren ülkeler arasında sayılmakta. Bu nedenle öngörülen toplamın yüzde 21’i anlamına gelen bu azaltım hedefinin uluslararası düzeyde yeterli görünmesinin mümkün olmayacağı ve bu haliyle Türkiye’nin “üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen ülke” konumunda sayılması kaçınılmaz gözüküyor.
Bu arada “resmi” katkı payına söz konusu olan sera gazı projeksiyonlarının 2015’ten 2030’a yüzde 155 artış anlamına gelmesi ise bir başka eleştiri konusu. 1990’dan bu yana geçen süre içerisinde emisyonlarını toplamda yüzde 110 artırmış olan Türkiye’nin bundan sonraki 15 senelik süre boyunca emisyonlarında yüzde 155 artış yaşaması için yüzde 8’e varan gerçek dışı bir büyüme temposu içine girmesi ya da bilinmeyen bir nedenle karbon yoğunluklarında (gene gerçek dışı) bir artışın söz konusu olması gerekiyor. Türkiye’nin resmi emisyon baz patikasında önceden “abartılı” bir hedef sunarak, daha sonra daha düşük değerlere ulaşması durumunda, “aktif hiçbir politika izlemeden yükümlülüklerini fazlasıyla yerine getirmiş” sayılacağı beklentisinin uluslararası arenada kabul görmeyeceği ve ciddiye alınmayacağı sıklıkla dile getirilmekte.

***

Diğer yandan, Türkiye’nin “resmi” “katkı payı belgesine” alternatif tutumlar sürdürülebilir kalkınma arayışlarına yanıt verebilen ve aynı zamanda uluslararası düzeyde sera gazları emisyonu ile mücadelede saygın ve onurlu bir kararlılık sunabilen alternatif bir paketin unsurları neler olabilir? Bu doğrultuda bir çalışmayı ODTÜ öğretim üyesi, değerli çalışma arkadaşım Doç. Dr. Ebru Voyvoda ile birlikte Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ve Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) adına hazırladık. “Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” başlıklı rapor geçen iki hafta boyunca İstanbul ve Ankara’da tanıtıldı. Raporun aslını değerli Cumhuriyet okurlarının ilgisine yönlendirerek, bu çalışmanın sonuçlarını sizlerle kısaca paylaşmak arzusundayım.

***

Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin taçlandırıldığı Cumhuriyetimizin 92. yıldönümü hepimize kutlu olsun.

————
(*) Türkiye’nin “resmi” katkı payı belgesi için: http://www4.unfccc.int/submissions/INDC/ Published%20Documents/Turkey/1/The_ INDC_of_TURKEY_v.15.19.30.pdf  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları