Erinç Yeldan

24 Haziran 2018 ve sonrası

17 Şubat 2021 Çarşamba

Ulusal ekonomiye ait veriler akmaya devam ediyor. Enflasyon, milli gelir, işgücü piyasaları, dış ticaret ve borçlanma... İstatistikler tamamlandıkça Covid-19 pandemisinin Türkiye ekonomisinde yaratmış olduğu tahribatın boyutları net olarak tamamlanmak üzere.

Ancak biz bugünkü yazımızda zaman ufkumuzu pandeminin hüküm sürdüğü 2020 yılı ile sınırlamayıp yakın geçmişimize doğru geriye gideceğiz: Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye adlandırılan yeni rejiminin resmi olarak yürürlüğe konulduğu 24 Haziran 2018’i referans alacağız. Dokuz çeyrek dönemden oluşan bu kısa tarihçenin ana bulgularını köşe yazımızın sınırları ölçüsünde paylaşmaya çalışmaktayız. Sırasıyla.

MİLLİ GELİR VE İSTİHDAM

Türkiye ekonomisi, Haziran 2018’den bu yana geçen dokuz çeyreklik dönemin beşinde pozitif, dördünde ise negatif değişim göstermiştir. Haziran 2018 sonrası Türkiye ekonomisinin toplam birikimli ortalama büyüme hızı sadece yüzde 0.3’tür; yani Türkiye’nin milli geliri yerinde saymıştır.

Türkiye ekonomisi 2018 Haziranı’nda 28 milyon 834 bin kişi istihdam etmekte idi. Bu rakam en son veri ayı olan 2020 Kasımı’nda 27 milyon 140 bine gerilemiş; yani iki buçuk yıl içinde toplam 1 milyon 694 bin kişilik istihdam kaybı yaşamıştır. İstihdam kayıplarını sadece Covid-19 krizine bağlamak doğru değildir. Zira TÜİK’in resmi verileri, 2018 Haziranı’ndan pandeminin başladığı Mart 2020’ye kadarlık dönemde yaşanan istihdam tahribatının 2 milyon 251 bin kişi olduğunu belgelemektedir. (Tüm veriler mevsim etkilerinden arındırılmış hesaplamalardır.)

Türkiye ekonomisi 2019’un ikinci yarısı ya da 2020’nin birinci ve üçüncü çeyreği gibi coşkulu (hormonlu) büyüme dönemlerinde istihdam kayıpları yaşamaya devam etmiştir. Bu olguyu açıklayacak tek tanımlama “istihdamı tahrip eden büyüme” kavramıdır. Aşağıda TÜİK’in resmi verilerinden derlediğimiz tablo, bu gözlemi özetlemektedir.

ENFLASYON

Söz konusu dönemde gıda ve alkolsüz içkiler mallarında (mutfakta) yaşanan toplam enflasyon yüzde 51.1 düzeyindedir. Yani son iki buçuk sene içerisinde Türkiye tüketicisi gıda mallarına yaklaşık yüzde 50 daha pahalı fiyat ödemektedir. Ücret mallarının bu denli pahalılaştığı bir ortamda, reel ücretlerdeki birikimli kayıp yüzde 10’u aşmaktadır.

BORÇLANMA

2018’in üçüncü çeyreğinde 665 milyar TL düzeyinde olan kamu sektörü iç borç stoku, 2020’nin eşdöneminde 1 trilyon 196 milyar TL’ye yükselmiştir (birikimli yüzde 75 artış). Kamunun dış borç stoku ise aynı dönemde 139 milyar dolardan 166 milyar dolara çıkmış durumdadır.

SABİT SERMAYE YATIRIMLARI

Artan borçlanma, istihdam kayıpları ve gıda enflasyonu yanında Türkiye’nin sabit sermaye yatırımları daralma içindedir. TÜİK verilerine göre 2018’in üçüncü çeyrek döneminin başında sabit sermayeye yapılan yatırım harcamaları 293 milyar TL idi. Bu rakam, 2020’nin üçüncü çeyreğinde reel olarak (üretici fiyatlarıyla dönüştürüldüğünde) 254 milyar TL’ye (reel olarak yüzde 13.3) gerilemiştir.

Bu gözlemlerin yanında bir de yer değiştiren merkez bankası rezervleri, yerçekimi yasalarını hiçe sayan kredi genişlemesi; şehir hastaneleri ve otoyol-havalimanı-köprü ulaşımına ödenen sözleşme bedelleri, arazi/imar rantları aracılığıyla yaratılan gelir transferleri konuları var ancak ne yazık ki köşemizin sınırlarını zorlamaktayız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları