Üçüncü Dünyalaşarak 2023’e Doğru

08 Mart 2014 Cumartesi

Geometrik bir gerçektir: Herhangi bir noktada kesişen iki doğru paralel olamaz. Bu gerçekten yola çıkarak kesinlikle söyleyebiliriz ki, AKP’nin, Gülen cemaatinin siyasal/bürokratik yapılanmasına ilişkin savının tersine ortada olan “paralel bir yapı” değil, “devlet içinde devlet” yapılanmasıdır.
AKP, bu devlet içindeki devleti kendisine sürekli hizmet vereceği inancı ve beklentisiyle iktidarının başından itibaren besleyip büyütmüştür. Bu gerçek Başbakan’ın ağzından “ne istediler de vermedik” söylemiyle somut olarak doğrulanmıştır. Devlet içindeki devlet üstlendiği görevi layıkıyla yerine getirmiş; bürokrasi, yargı, polis büyük ölçüde ele geçirilmiş; bu üç gücün işbirliğiyle medya, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları üzerinde baskı kurulmuştur. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi davalarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nden büyük çaplı tasfiyeler gerçekleştirilmiş, KCK operasyonlarıyla yüzlerce seçilmiş Kürt siyasetçisi demir parmaklıklar ardına gönderilmiştir. Çok sayıda aydın, üniversite rektörü, bilim adamı, gazeteci, yazar, siyasal lider tutuklanarak cezaevlerinde çürümeye bırakılmıştır.
Tüm bunlar olurken AKP memnundur, çünkü her şey istediği gibi yürümektedir. Ta ki cemaat yerine getirdiği görevlerin siyasal karşılığını talep edene kadar...

***

AKP bu talebi karşılamaya niyetli görünmeyince MİT’in PKK ile Oslo’da yaptığı görüşmelere ilişkin olarak 7 Şubat 2012 günü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İstanbul’da cemaate yakın özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya tarafından ifadeye çağrılmasıyla devlet ile devlet içindeki devlet arasındaki zincirleme savaş başlamıştır.
İktidarın aldığı dershanelerin kapatılması kararı sonrasında 17 Aralık operasyonu, yarıda kesilen 25 Aralık operasyonu, binlerce polisin, yüzlerce yargıç ve savcının görev yerlerinin değiştirilmesi, yeni HSYK Yasası, tutuklamalar, salıverilmeler, tüm bunlar zincirleme savaşın halkalarıdır.
Başbakan bu savaşın galibi olmaya kararlıdır. Bu kararlılığı onun özde aşırı otoriter olan kişiliğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmıştır. Kendisini her gün birçok kez televizyon ekranlarında görüp dinlediğimizden üzerine yorum yapmaya gerek yoktur
Görünen, Başbakan’ın liderliğinde Türkiye’nin büyük bir hızla üçüncü dünyalığa sürüklendiğidir.

***

Dokuz yıl sonra Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlayacağız. Eğer AKP’yi iktidardan uzaklaştıramazsak kutlayacağımız “Cumhuriyet” bizim Cumhuriyetimiz olmayacak. Belki yeni köprüleri, tünelleri, havalimanları, gökdelenleri olacak fakat çağdaş, demokratik, özgürlükçü bir Cumhuriyet olamayacak.
100. yılındaki Cumhuriyetimizin nasıl bir cumhuriyet olacağına ilişkin ipuçlarını Başbakan cuma akşamki ATV canlı yayınında verdi: “30 Mart’tan sonra atacağımız başka adımlar var. Bu konuda kararlılığımız var. Biz bu milleti YouTube’a, Facebook’a yedirmeyiz. Atılması gereken adım neyse biz bu adımı en kesin hatlarla atacağız. Kapatılmaları dahil!”
Başbakan’ın öngördüğü gibi yurttaşlarının özgürlükleri sınırlı, demokrasisi sakat bir üçüncü dünya ülkesinde yaşamaya, böyle bir ülkenin yurttaşları olmaya layık mıyız? Bu sorunun yanıtını verecek olanlar bizleriz.
Ama bir an önce!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları