Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (4)

28 Şubat 2018 Çarşamba

25 Temmuz 1950 tarihli gazetelerde Türkiye’nin 4.500 kişilik bir birlikle Kore Savaşı’na katılacağının duyurulması üzerine yaşamlarında Kore sözcüğünü hiç duymamış, haritada Kore’nin yerini bulamayan insanlar, şimdi hep bir ağızdan savaş çığlıkları atıyorlar, “Kore… Kore…” diyerek sokaklara dökülüyorlardı. Ülkeyi gözle görülür bir savaş ruhu sarmaya başlamıştı. Bu ruha karşı ilk tepki üç gün sonra Barışseverler Cemiyeti’nden geldi. Ne var ki, TBMM’ye telgraf çekerek Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkılmasını isteyen “hainler”, Adnan Cemgil, Behice Boran, Vahdettin Barut, Kemal Anıl “derhal” tutuklandılar. Aynı ayın son günü Türkiye, NATO’ya girmek için resmen başvuruda bulundu.
Her şey yolunda gidiyordu. Dünyada layık olduğumuz yeri yavaş yavaş alıyorduk.

***

“Komünistlere karşı savaş” hem Kore’de hem Türkiye’de sürüyordu. Türkiye’nin NATO başvurusundan bir hafta sonra İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, “ülke çıkarlarına ters düşen” Hür Markopaşa, Hür Gençlik, Barış dergilerinin sahipleri, yazarları, çizerleri hakkında soruşturma başlattı. Söz konusu kişiler mahkemece tutuklandı. Beş gün sonra yeni Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, Yeşilköy Havalimanı’nda basına, “Türkiye’de bugün özellikle hükümet olarak komünizmle kesin mücadeleye karar verildiğini” açıklayacak, “okullardan komünistleri temizleyeceğiz” müjdesini verecekti.
26 Ağustos günü işçiler Taksim Meydanı’nda toplanarak komünizmi telin ettiler.
28 Eylül günü Türk Birliği Kore’ye uğurlandı. Türkiye’deki Amerika sevgisi gittikçe dozunu artırıyor, antikomünizmle eşanlamlılaşarak tuhaf bir paranoyaya dönüşüyordu. Bu “derin sevgi”, oğullarını, kızlarını feda edecek kadar insanlara egemen olmuştu. 25 Ekim tarihli gazeteler, Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan’ın, kızı Ayşe ile damadı Dündar Baştımar’ı komünizm propagandası yaptıkları savıyla güvenlik güçlerine ihbar ettiğini yazıyordu. Milletvekili babanın söylediğine göre sanıklar bindikleri bir kayıkta kayıkçıya komünizm propagandası yapmışlardı.

***

“Komünizmle savaş” ABD ve Türkiye’de paralellik gösteriyordu. 1950 yılı Şubat ayında ABD’de Wisconsin senatörü Joseph McCarthy ellerinde Komünist Parti’ye üye olduklarını iddia ettiği 205 kişinin listesinin olduğunu söyleyerek kamuoyunun karşısına çıktı. ABD’de büyük bir komünist avı başlatıldı.
Türkiye’de Komünizmle Mücadele Derneği de aynı yılın eylül ayında kuruldu, iki ay sonra da Komünizmle Mücadele dergisi yayına başladı.
Bir yıl sonra ünlü Türkiye Komünist Partisi tutuklamaları başlamış, aralarında Dr. Şefik Hüsnü Değmer, Zeki Baştımar, Reşat Fuat Baraner, Mehmet Bozışık, Halil Yalçınkaya ve Mihri Belli’nin de bulunduğu 187 kişi tutuklanmıştı.
Demokrat Parti hükümeti çıkardığı özel bir kararnameyle, Sansaryan Hanı’ndaki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Birinci (Siyasi) Şubesi’nin hücreler bölümünü “Ankara Garnizon Komutanlığı 2 No’lu Askeri Ceza ve Tutukevi”ne çevirmiş ve bütün tutuklular buraya konulmuştu. İşkenceli sorgular, Komünist Masası görevlisi polisler ve asker sorgucular tarafından yapılmıştı. Emniyet Müdürlüğü’nde işkence yaptıran askeri sorgu hâkimi aynı zamanda mahkemede savcılık makamında da görevlendirilmişti. İki yıl boyunca burada işkence gören ve işkence tehdidi altında yaşayan tutuklular, daha sonra Merkez Kumandanlığı’nın Harbiye’de bulunan Ceza ve Tutukevi’ne nakledilmişler ve yargılamalar burada gizli celselerle sürdürülmüştü.
Tüm bu çabalar karşılığını bulmuş, Türkiye 18 Şubat 1952’de NATO’ya kabul edilmişti.
ABD, artık “dost” ve “müttefikimiz” idi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları