Yanlış Yakup!

20 Şubat 2017 Pazartesi

Bu hafta izninizle biraz kendimden söz edeceğim.
 
Doğumla gelen
1938’in sonbaharında, doğmuşum; annem, mısır toplama zamanı olduğu için ekinlerde doğdun derdi; doğum günüm yazılmamış; çünkü evde kimse okuryazar değil! Babam okuma-yazmayı üç yıl için gittiği askerlikte öğrenmiş.
Beşikdüzü Köy Enstitüsü’ne yatılı gidebilmem için yaşım büyütüldü; resmen 2 Şubat 1937 doğumlu oldum; doğum günümü kutlayanlar sağ olsunlar da, gün de sene de yanlıştı; seneye de gün yanlış olacak!
Yeni doğum tarihim, anne ve babamın nikâh tarihinden tam bir hafta öncesine denk geliyor. Yani ben nüfus kayıtlarına göre o yılların Doğu Karadeniz kırsalında, Emine ve Mustafa’nın seviyeli birlikteliğinin ürünüyüm!
Hemşin’in Zuğa köyünden 4-5 yüz yıl önce Ardeşen ile Fındıklı arasında kalan, kıyıya yakın bir vadiye yerleştirilen beş aileden birinin çocuğuyum.Doğduğum köyün adı Öce idi, Yeniyol yapıldı; benim soyadım Şişmanlar’dı, Kepenek oldu.
Beni babaannem Halime büyüttü. O, Sarıkamış Savaşı’nda yaralanan eşi Yakup’u genç yaşta kaybetmiş, dul kalmıştı; okumamı çok istediğinden bana paşam derdi. Veresiye verdikleri yarısı küflü mısırın parasını alamayan alacaklılar, tarım arazilerimizin önemli bir bölümüne el koymuştu. Babaannemin ve doğal olarak benim de derdim, o arazilerin işgalcilerden kurtarılmasıydı.
Doğarken dünyaya sömürüye karşı savaş vermek için gelmişim!
 
Devam etti!
1950’lerin başı; imam hatipler açılıyor; ezan yeniden Arapça okunuyor; meğer birilerine göre bir zulüm devri sona eriyormuş. Ben kalktım, hayatımın en büyük yanlışını yaparak, imam hatibe değil, Köy Enstitüsüne gittim.
Beşikdüzü kız okulu yapıldı. Gönderildiğim Çifteler artık öğretmen okuluydu. Okul kütüphanesinden sorumluydum; Nâzım Hikmet’in 1930’larda lise ders kitaplarında bulunan ancak o yıllarda yasak olan iki şiirini, Yalınayak ve Türk Köylüsü, Türkiye Nâzım’ı okuma olanağı bulmadan yıllar önce, okudum. Çocukluğumda karda-kışta yalınayak çobanlık yapmışlığımdan olacak; bu iki şiir beni gerçekten çarptı.
Okul kitaplığına nedense (!) gönderilen Hilmi Ziya Ülken’in Tarihi Maddeciliği Reddiye adlı kitabını yutarcasına okudum ve hiçbir şey anlamadım. Buna isyan ettim. Sonraları o kitabın konusunu anladım anlamasına da; karşılığı çok ağır oldu.
ABD’de doktora sırasında solculuktan bursum kesiliyordu; 1971’de dönüşümde ODTÜ dışındaki üniversitelerde iş bulamadım. Özellikle Karadeniz Teknik’ten gelen ret yazısı çok ilginçti: KTÜ’de milli iktisat okutulur, uluslararası eğitim alan bir kişiye ihtiyaç yoktur!
O kaba ve kırma Türkçemi de düzelterek iyi bir eğitim veren; müzikle, resimle, tiyatroyla haşır-neşir olmamı sağlayan Köy Enstitülerine nasıl âşık olmam? ODTÜ öğretim üyesi çevresi benim İstanbul’daki Saint Benoit, Saint Joseph türü kolejlerden birini bitirdiğimi düşünür!
Kızılay’da bulunan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği-TOBB’dan bir konferans çıkışı, 11 Şubat 1978 Cumartesi günü kurşunlandım; kurşunlayanın fotoğrafını polise verdim; iktidarda CHP koalisyonu vardı, beni kurşunlayan bulunamadı. Yanlışa devam; yine de o CHP’de yıllarca siyaset yaptım!
28 Şubat 1983’te 1402 sayılı yasaya göre, profesör olduğum; ders kitabı yazdığım, yani en verimli olabileceğim dönemde ODTÜ’den kovuldum. Ancak Ankara’da hâkimler vardı; Danıştay kararıyla görevime döndüm.
Geçen gün gördüm ki internetin 1402’likler listesinde adım bile yok!
Hayatımın yanlışlarına mutlulukla isyan ediyorum; belki düzelirler diye de 16 Nisan’da HAYIR diyeceğim! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları