Evet’in umudu

14 Nisan 2017 Cuma

Yüksek Seçim Kurulu 16 Nisan günü yapılacak referandum için sandık başına gidecek seçmen sayısını yurtiçinde 55 milyon 319 bin 222, yurtdışında ise 2 milyon 972 bin 671 olarak açıklamıştı. Yurtdışındaki seçmenler oylarını kullandılar. Yurtiçindekiler ise oylarını yarından sonra kullanacaklar. Verilen/verilecek “evet” ya da “hayır” oyları ülkemizin geleceğini belirleyecek. Türkiye, ya ağır aksak işliyor da olsa rejimini parlamenter demokrasi ile sürdürecek ya da tek adamın iradesine teslim edilecek.
Günlerdir referandumla kalktık, referandumla yattık. Ülke genelinde yüzlerce miting ve salon toplantıları düzenlendi. Siyasal partiler kendi görüşlerine seçmen kazanmak için ellerinden geleni yaptılar. Ülkemiz adına acıdır, 1950’lerden bu yana hiçbir seçim veya referandum kampanyası bu seferki kadar düzeysiz olmamıştı.

***

AKP ve MHP düzenledikleri miting ve toplantılarda referandumun konusu olan 18 maddelik anayasa değişikliğine ilişkin hiçbir somut açıklama getirmeksizin hayırcılara belden aşağı vurmayı, hayırcıları dolaylı da olsa terör örgütleriyle özdeşleştirmeyi, idam vaatlerinde bulunmayı yeğlediler. Bu düzeysiz kampanyayla kitlelerin oylarını kazanmayı umuyorlardı. Düzeysizlik her iki partinin de 2002’den bu yana izlediği temel stratejinin yansımasıydı.
Sosyolojik olarak değerlendirildiğinde bu iki partinin seçmen tabanlarının genel olarak eğitim düzeyi düşük, demokrasiyi içselleştirememiş bireylerden oluştuğu görülüyor.
Kısaca üzerinde durmak gerekirse Türkiye, kapitalizme hızlı geçiş yapmış fakat bu geçiş sürecini henüz tamamlamamış, nüfusunun çok büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülke. Orta Anadolu’ya, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’ya, Doğu Karadeniz’e baktığımızda Eskişehir, Tunceli, Artvin gibi iller dışında kapitalist üretim biçimi kendine özgü, demokratik işleyişli üstyapı kurumlarını yaratamamış. Kapitalizm öncesi İslami-feodal üstyapı bir tencere kapağı gibi kapitalist tencerenin üzerine kapanmış. Bu bölgelerde demokrasi bir hayat tarzı olarak değil, hâlâ seçimden seçime sandığa gitmek olarak anlaşılıyor.
Kürt nüfusunun çoğunlukta olduğu illerin ise özel bir durumu var. Bu nedenle seçmenlerine “hayır” çağrısı yapan HDP’nin üzerinde ağır baskılar uygulanıyor.

***

Bu kitleleri mukaddesatı, milliyetçiliği, dış dünya korkusunu, fetihçilik kışkırtıcılığını kullanarak, tarihi çarpıtarak kazanmak zor değil.
Ne var ki iş Trakya’ya, İstanbul’a, Marmara bölgesine, Ege ve Akdeniz kıyılarına geldiğinde AKP ve MHP için çatallaşıyor. Her iki partinin de seçmen kitlelerini bu bölgelerde genel olarak kırsaldan göçmüş, kentlerin çeperlerine, varoşlarına yerleşmiş, nesnel olarak bakıldığında kentlerde yaşayan fakat “kentlileşememiş” bireyler oluşturuyor.
Böyle bakıldığında, örneğin, Başbakan Binali Yıldırım’ın günlerdir İzmir’de kalıp merkez mitingi, ilçe mitingleri, kapalı salon toplantıları düzenlemesinin bir anlamı var. İzmir’in dört beş ilçesinin nüfusu birçok Orta Anadolu kentinin nüfusundan daha fazla. Benzer durum Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul sevdası için de geçerli.
Görülen odur ki referandumun sonucunu büyük kentlerin seçmenleri belirleyecek.
İki gün kaldı; bekleyip göreceğiz…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları