Yol

20 Haziran 2017 Salı

CHP’liler, Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde, adalet için yürüyorlar. Bu yürüyüşün toplumun geçmişten gelip yarınlarına giden yolun üzerindeki tüm birikimlerinin seferber olduğu bir yürüyüşe dönüşebilmesi, halkın katılımına bağlı. Eğer bu yürüyüş, adalet talep eden tüm siyasi, etnik ve inanç kimliklerinden olanların ayrım yapmadan katıldıkları bir eylem olursa, o zaman, orada sağdan soldan bütün zulüm karşıtlarını, adalet istemcilerini bulmak mümkün olacaktır.
O zaman o yolu, Uğur Mumcu’lar, Ahmet Taner Kışlalı’lar, Muammer Aksoy’lar, Bahriye Üçok’lardan süzülüp gelen birikimle yürümek olanağı doğacak.
Toplumun geniş kesimlerini yürüyüşe katmak kolay değil.
Tayyip Bey’in Kılıçdaroğlu’na “Yarın yargı eğer sizi de bir yerlere davet ederse şaşırmayın” derken yürüyüşün yaptırımsız kalmayacağını söylemek istediğini düşünmemek elde mi?
Nitekim, CHP İstanbul milletvekili eski Savcı İlhan Cihaner olayı böyle yorumlamakta ve çıkışın “çağırın bunları haklarında işlem yapın demek” olduğunu ileri sürmektedir.
Bizatihi bu olay bile adaletin olmadığının açık kanıtıdır.
Gerçi, adalet istemiyle yürüyüş yapmak, demokratik bir haktır ve bu hakkını kullandığı için kimsenin başına hiçbir şey gelmez.
Ama bu demokrasilerde geçerli bir kuraldır, demokrasinin olmadığı diyarlarda işlemez.
Adaletin olmadığı, bağımsız yargının bulunmadığı yerlerde adaletin yokluğunu dile getirmek de yaptırımsız bırakılmadığından, adalet isteminde bulunmak kolay değildir.

***

Yarın öbür gün, adalet yürüyüşüne katılanların saldırıya ya da takibata uğramaları ihtimal dışı değil.
Bu ihtimalin varlığı bile tek başına yürüyüşe katılımı caydırıcı bir öğe.
Ama ne olursa olsun, yürüyüşün yalnızca yapılmış olması, yola koyulunmuş bulunması bile tek başına yeterlidir.
Yürüyüşten önceki Türkiye ile yürüyüşten sonraki Türkiye aynı olmayacaktır.
Kimi zaman öyle durumlar olur ki hangi yolu yürüdüğün, nereye vardığın kadar hatta ondan da daha önemli hale gelir.
İşte bugün o gündür.
Adalet arayışı, adalet yürüyüşü saldırıyla, devlet zoruyla, yargı etiketli bir kararla da sona erse bile, bitmeyecek, sürecektir.
Toplumu susturmaya çalışmak da her zaman sindirmeye yetmeyecektir.
Kimi zaman sessizlik, toplumun baskıya karşı yükselttiği en büyük protesto haykırışından, en büyük isyan tehdidinden daha tehlikelidir.
Sessizliğin homurtusu, hiçbir desibel ölçüsüne sığmayan, hiçbir kulağın ilanihaye dayanamayacağı kadar büyük bir gürültü yaratır.
Ve sessizliğin o büyük gümbürtüsü, her türlü haykırıştan daha etkili olur.
Evet, yol artık bir kere yürünmeye başlandı. Artık hiçbir şey, önceki gibi olmayacak.
Ve de unutmayalım ki, önemli olan nereye varıldığından daha çok hangi yolun yüründüğüdür.

***

NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA İÇİN
Şair dostum Ahmet Kadri Elgin, açlık grevinin son aşamasında olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için kaleme aldığı dizeleri göndermiş. Yüreklerinizin onlarla birlikte attığı düşüncesiyle sizinle paylaşıyorum:

“Buraya bir pencere yapmışlar
arkasında bulutlar var gibi duruyor
say say günleri
hasret takvimleri kesmiyor
buraya bir kapı yapmışlar
arkasında sokaklar var gibi duruyor
çocukluğum koşuyor çocukluğuma
gelecek günler şimdiden geçmiş oluyor
buraya duvarlar yapmışlar
arkasında korkular var gibi duruyor
bilmiyorlar ki zalimler

Pir Sultan’dan beri
canımız bedeli ezmişiz zulmü
bu sabah gözlerime ölüme inat
masmavi kocaman bir gökyüzü indirdim anne
arkasında özgürlüğümüz duruyor”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları