Askeri-sivil darbelerde gelen gideni aratıyor

11 Temmuz 2017 Salı

12 Mart sürecinin aklınıza gelebilecek sol yelpazede en ünlü gazetecileri, yazarları, aydınları, bilim insanı, meslek örgütü temsilcilerinin darbecilikle suçlanmasında kullanılan Madanoğlu davası sürecinde günümüzde üretilen gizli tanık algısı yoktu.
Aramızda sıkı solcu olarak dolaşan, asker kökenli, öğretim üyesi Mahir Kaynak’ın sonraki yıllarda daha da üst görevlere gelen MİT görevlisi olduğunu, davanın iddianamesinin açıklanmasıyla öğrenmiştik.
Sevgili İlhan Selçuk’a tutukluluk sonrası ağır işkence de yapılan yargılamada, İlhami Soysal, Doğan Avcıoğlu, Ali Sirmen, Raif Ertem, Cemal Madanoğlu, Çetin Altan.. TÖS yöneticileri... Yıllarca bir araya gelemeyecek insanları bir davanın sanığı konumuna sokan Kaynak’ın çabaları yargıcın da dikkatini çekmişti. İddianame üzerinden ifadesine başvururken, “Bu insanları nedense hep siz bir araya getirmişsiniz. Neden” sorusuna, “Ajanlık görevlerimiz arasında bir araya geldiklerinde neler yapabileceklerini görebilmek de var” anlamında bir yanıt verdiğini unutmamışım. Dava mahkûmiyetsiz düşmüştü...

***

12 Mart süreci 27 Mayıs süreci atlanarak okunamaz. Çok partili yaşama geçiş sonuçta CHP’nin iradesiyle oldu. DP, sandıkta yakaladığı çoğunluğu, daha ilk seçim yenilenmesi sonrası, sivil otoriterleşmeye çevirmekle yetinmez. NATO, Kore’ye savaşa asker gönderme, Cumhuriyet, laiklik karşıtı, feodal yapılanmalarla kurulan ağın içinde siyasetle demokratik değerler karşıtı siyasal güçlenmeyi, Meclis çoğunluğunu demokrasi, hukuk tanımaz İktidar icraatlarına dönüştürür.
27 Mayıs askeri darbesi bir yüzü ile bu sivil diktatörleşmeye karşı çağdaş demokrasi, sosyal devleti yakalama özlemi, arayışıdır. 27 Mayıs Anayasası, ülkenin aydınlanmacılarının ittifakları, birikimlerinin ürünü, Velidedeoğlu başkanlığında uzman hukukçuların, bu ülkenin günümüze kadar gördüğü en ileri sosyal devlet, sendikal haklar örgütlülüğünü getirmiştir. Kaçınılmaz olarak ülkede sol, sosyal devlet, sendikal haklar, siyasal, sendikal örgütlülük, hak arama, düzeni sorgulama, sol siyaset açılımında, demokratik gelişimde toplumsal patlamayı üretmiştir. Sağ siyaset karşıtlığında lüks anayasa eleştirileriyle yasaklar arayışlarını da...
27 Mayıs’ın darbeci karanlık yüzünde Yassıada yargılamaları, Menderes’lerin üç idamı kara leke, ağır demokrasi, hukuk suçu.. 12 Mart’ta karşıtlık intikam duygusu ile insafsız, izansız Deniz Gezmiş’lerin üçlü idam infazını getirmiştir.

***

Türkiye’nin 27 Mayıs Anayasası ile yakaladığı örgütlülük, sosyal patlama, toplumsal, siyasal açılımda 12 Mart tırpanı yetmedi. Uzun soluklu provokasyonlar, çalkantılarla 12 Eylül darbesi geldi. On binler cezaevlerinde, işkenceden geçirilenler, sol siyasal, sendikal, sosyal örgütlülüklerin üzerinden silindir gibi geçilirken, alt kimlikler, aşiretler, ırklar, mezhepler, cemaatler üzerinden toplumu parçalama silahı yeniden keşfedildi. Bugün nefes alamadığımız terörün tohumları 12 Eylül’de atıldı.
24 Ocak kararları, sonradan Askeri Cunta yönetiminin ekonomi danışmanı olan Özal yönetiminde, hak aramada yasaklı anayasal düzen desteğinde Özalizm modeli olarak karşımıza çıktı. Sistemin krizi, dünya krizi, çalkantıları içinde 12 Eylül yasaklı düzeni yetmedi. Mirası duran örgütlülükler, işçiler, sendikalar, meslek örgütleri direnişleriyle, zirvede bahar eylemleri, Büyük Madenci Direnişi, Özalizm döneminin yıkılışını getirdiler.
Ecevit koalisyon iktidarını ise en ağırı büyük deprem, arkasından gelen ekonomik bankalar krizi yıktı.

***

Sonrası Amerika’nın kendi yarattığı terörün İkiz Kuleler travmasında, Irak, Afganistan işgali projelerinde Türkiye’de yapılan siyasal İktidarları ittifaklarında. Ecevit’in reddettiği stratejik ortaklık için, Fazilet’in içinden Erdoğan liderliğinde, Fethullah Cemaati ortaklığında Ak Parti keşfedilmişti.
Sandık çoğunluğunu yakalamış siyasi iktidarlar için, demokrasi sabıkası yüksek inanç sömürüsü üzerinden partizanlık eğilimleri, nereye kadar tolere edilebilir? Hele de laik Cumhuriyet, Atatürk devrimleri hedef tahtasında, düşman bellenmişse.
Kamu erkinin söz konusu olduğu tüm alanlar, öncelikle TSK, yargı, eğitimin, tüm kamu kaynaklarının yönetiminin ele geçirilmesinde, demokrasi, hukuk devleti yönetim düzeni, yasama-yürütme-yargı bağımsızlığı ilkeleri yok sayılırsa... Sivil darbecilik kriterleriyle iktidar gücünün kullanılması tek yol yapılmışsa...
Cemaat ortaklığında yaşanmış demokrasinin, hukuk devleti ilkelerinin, hakkın, hukukun katledilmesi uygulamaları travmaları, geçmişin askeri darbeler icraatlarından daha acımasız sonuçları üretti. Sayısız sınav yolsuzluğu ile TSK’nin üst kadrolarının kurgu senaryolarla tasfiye edilmeleri buzdağının görünen yüzleri.
Fetocu darbe girişimi ile Ak Parti, Erdoğan liderliğinin tasfiyesine uzanınca karşı savunma refleksi ile sahneye konan Erdoğan liderliğini yaşatma adına KHK’lerin hak hukuk dışı uygulamalarıyla gündeme sokulmaya çalışılan, dünyada bir örneği olmayan başkanlık rejimi ise sivil darbecilik kriterleriyle dudak uçurtuyor. İkinci Silivri yargılamalarında senaryo suç kanıtları bile yok. Toptancı aidiyet yeterli suç kanıtı olarak yargısız infaz talimatı oluyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları