Aslı Aydıntaşbaş

İran’la savaş mı geliyor?

09 Kasım 2017 Perşembe

Bir süredir bu sütundan tarihçilerin tatsız bir benzetmesini hatırlatıyorum. Birçok tarihçi, global güç dağılımını, Birinci Dünya Savaşı öncesi döneme benzetiyor.
Tabii tıpa tıp değil. O dönem dünyanın süper gücü Britanya; bugün ise ABD.
Almanya ve Rusya Birinci Dünya Savaşı arifesinde aynı bugün olduğu gibi yükselen devletler; ancak o dönem kavga, kıta Avrupası içinde.
Dünyanın başka yerlerinde kıta Avrupası’ndaki iktidar mücadelesini dengeleyecek farklı ülkeler yok.
Bugün ise Çin, Japonya, Hindistan ve Türkiye gibi askeri ve ekonomik olarak güçlü ve Batı’dan bağımsız hareket eden ülkeler var. Olay daha karmaşık.
Ve bir o kadar da tehlikeli...
Hafta sonu Suudi Arabistan’daki gelişmeleri okuyunca, ‘Acaba savaşa bir adım daha mı yaklaşıyoruz?’ diye düşünmeden edemedim. 32 yaşındaki genç veliaht prens Muhammed Bin Selman, ancak ‘Game of Thrones’ dizisinde görebileceğiniz bir saray darbesiyle ülkedeki tüm rakiplerini tutuklattı.
Genç prensin ‘ılımlı İslam’ vaadi ve Suudi rejiminin kökleşmiş oligarşik yapısını bir anda ele geçirmesinin halk ve bürokrasi nezdinde nasıl bir yankısı olacağını bilmiyoruz.
Ama söz konusu ülkenin zaten demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi yok.
Fakat orada bile iç dengeler var. Riyad, iyi-kötü yarım yüzyıldır bir cins ‘meşveret’ ya da ‘konsensüs’ sistemiyle yönetilen bir monarşi. Genç prensin hamlesi, görülmemiş derecede riskli.
Suudi Arabistan bir demokrasi olmasa bile içeride güç odakları var. Prens hepsini dağıttı. Bir yandan toplumsal konularda ‘açılım’, diğer yandan siyasette bir ‘otoriterleşme’ getiriyor.
Kadınlara araba kullanma hakkını veren ve radikal din adamlarını zapturapt altına alan Bin Selman, diğer yandan son bir yıldır tutuklamalar ve gözaltılarla ülkede çok seslilik namına bir şey bırakmadı, birçok önde gelen Suudi gazetecinin tutuklanma korkusuyla ülkeyi terk etmesine neden oldu. (Bir bölümü İstanbul’a yerleşti.)
Dedim ya; mesele çok boyutlu.
Ancak asıl tedirginlik, genç prensin içeride yaptığı temizlikle kalmayıp bölgeyi de karıştırma ihtimali. Suudi rejiminin İran ve bölgede yükselen Şii dalgasını frenlemek istediğini biliyoruz. Bu uğurda Yemen’de savaşa girdi.
Lübnan’da Hizbullah karşıtı hamleler yaparak hükümet krizine neden oldu.
Şimdiki korku, Suudi Arabistanİran mücadelesinin artık ‘vekâlet savaşı’ dediğimiz kuklalar ya da devlet dışı aktörler üzerinden değil, doğrudan iki dev askeri gücü de içine alan bir bölgesel mezhep savaşına dönüşmesi.
Olur mu? Olmaz olmaz demeyin, çünkü Washington’da ne yaptığını bilmeyen ve ateşle oynamaktan beis duymayan bir Beyaz Saray var.
Genç veliaht bin Selman, İran’a karşı tutumunda Trump yönetimi ve hatta bizzat Trump ailesinden yeşil ışık almış durumda. (Trump’ın damadı Jared Kushner, Suudi Arabistan saray darbesi öncesi Riyad’a gidip genç veliaht prensle birkaç gün takılmıştı.) Kim bilir, belki de şimdi de “İran’la savaşa girsem Amerika arkamda olur” hesabı yapıyor.
Ortadoğu’da ‘vekâlet savaşları’ yerine, büyük ülkeleri içine çeken bir Şii-Sünni mezhep savaşı ihtimali, dün olduğundan daha fazla.
Böyle bir ortamda Türkiye’nin yapması gereken, Ortadoğu’nun bir ‘tık’ dışında kalmak, iç barışa odaklanmak ve Batı’yla ilişkileri sağlam tutmak.
Ancak Ankara bunların üçünde de tam tersini yapıyor.
Kötü bir dönemdeyiz. Ancak henüz Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına vesile olan Arşidük Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da suikast anını yaşamadık.
Hâlâ bir şeyleri yatıştırmak, aklı selimi devreye sokmak mümkün.
Ama kim yapacak?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları