Anıtkabir’de...

Anıtkabir’de...

29.02.2024 03:00
Güncellenme:
Takip Et:

Sizlere de oluyor mu bilmiyorum. Bana sık sık oluyor. Kendimi ha bire Mustafa Kemal Atatürk’le konuşurken buluyorum...

Geçen hafta yolum Ankara’ya düştü. Anıtkabir’i ziyaret etmeye doyamıyorum. Yeniden gitmek istedim. Ankara’da Cumhuriyet gazetesinin kültür merkezinde söyleşim olacaktı. Söyleşinin moderatörü şair Güven Baykan, “Ben götürürüm” deyince soluğu orada aldık. 

Sonra sonra... Sonrası biraz karışık! Gözyaşlarımla sevincim, korkularımla umutlarım, endişelerimle milletime güvenim birbirine karıştı. 

Bir zamanlar Anadolu’nun köklü medeniyetlerinden Frig uygarlığının yerleşkesi olan, adı Rasattepe olup bugün Anıttepe diye anılan tepeye doğru ilerlerken içim içime sığmıyordu. Bayram değil, seyran değil, sıradan herhangi bir gün. Herhalde boştur diye düşünüyorum. Yanılmışım...

Daha girişte kuyruklar vardı. Otomobil kuyruğu, bebek arabası kuyruğu işin cabası. Sabahın erken saatleri. Arabayla giriş yaparken üstelik arabadaki her şey boşaltılıyor, denetimden geçiriliyor sonra yeniden yerleştiriliyor. Ama kimse şikâyetçi değil bu sıkı denetimden. Ziyaretçiler de görevliler de herkes güler yüzlü. Herkes birbirine saygılı, herkes birbirine yol veriyor. Sanki Türkiye’de değiliz! 

Denetimden geçip, 24 Türk Oğuz boyunu simgeleyen 24 aslanın bulunduğu Aslanlı Yol’da ilerlerken, yarışmayı kazanarak bize böylesi görkemli bir anıt armağan eden iki mimara Emin Onat ve Orhan Arda’ya içimden teşekkür ediyordum...

Aslanlı Yol’un sonunda tören alanı. Bu alanda gençliğimde ve sonrasında, ailemle, sınıf arkadaşlarımla, dostlarımla ya da hiç tanımadığım duygudaşlarımla ne çok ne çok zaman geçirdim. Mustafa Kemal Atatürk’e verdiğim sözleri, onunla dertleşmelerimi düşünüyorum...

Ve işte karşımda tüm görkemiyle mozole! Boğazım düğümleniyor. Genzim yanıyor. Neler neler yitirdiğimiz yüzüme çarpıyor. Onun dehası ve vizyonunun muhteşemliğiyle kimilerinin alçaklığı ve ihaneti arasında kalbime ağrılar giriyor. Yutkunuyorum. Gözyaşlarıma hâkim olmalıyım. Atam bizi affet ile Cumhuriyet ilkelerini teker teker kemirenlere karşı nefretim arasında gidip geliyorum...

Tören alanının sonundaki basamakları çıkıyorum. (Çocukken öğrenmiştim: Tam 42 basamak var. Mustafa Kemal, silah arkadaşlarıyla birlikte Cumhuriyeti ilan ettiğinde 42 yaşındaydı.) 

Merdivenleri çıkarken her basamakta... ( Hayır bunu henüz söylememeliyim, en sona saklamalıyım.) Derken ortada hitabet kürsüsü ve Atatürk’ün “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” sözünü görünce içimden sessiz bir çığlık yükseliyor: HAYIIIR! Günümüzde hâkimiyet kayıtsız şartsız millette değil, birinin iki dudağı arsında! “Şeriat isteriz” çığlıkları yükselirken, laikliği savunanlar cezalandırılırken, anayasa ve yasalar yok sayılırken, karşıdevrim adım adım uygulanırken, hâkimiyet, tarikatlara, cemaatlere terk edilirken... Sadece bugün değil, Menderes’le başlayarak bütün bunlar olurken... Ve gözyaşlarımı artık tutamıyorum!

Sütunlu mozolenin dış duvarlarında Geçliğe Hitabe’yi ve 10. Yıl Nutku’nu görüyorum. Gözyaşlarımı silmeme gerek yok ikisi de bir daha beni terk etmemek üzere yüreğime kazınmış zaten. Sonra içeri giriyorum. Atamla kucaklaşıyorum. 

Hayır artık ağlamıyorum. Çünkü ta en başından beri her yaştan, her düşünceden, her birikimden akın akın Ata’ya ziyarete gelenlerle beraberim. Nasıl bir kalabalık anlatamam. Her basamakta farklı bir grup poz veriyor. Fotoğraflar çekiliyor, “Beni çeker misin”, “Beni de”, “Beni de” tümceleri birbirine karışıyor... Millet burada! 

Arabada bebekler, her yaştan çocuklar, mini etekli, beli, göbeği açık dolaşan genç kızlar, başı kapalı türbanlı kadınlar hepsi bir arada... (En kolayı, en görünür olanı bu olduğu için ayırımcılığı kadınlar üzerinden yürütmek isteyenler, boşuna uğraşıyor!) Engelli, tekerlekli sandalyeyle gelenler... Okuma çağına gelmemiş çocuklarına duvar yazılarını okuyan babalar, çocuklarına Atatürk’ü anlatan anneler...

Gülümseyerek ayrılıyorum Atatürk’ün huzurundan. AKP hükümetinin bir yararı olduysa bu ülkeye, o da Atatürk sevgi ve saygısını daha çok, daha çok yaymak oldu!

Yazarın Son Yazıları

Aşkla ölüm arası

O kadar güzeldi ki tadı damağımda kalmıştı.

Devamını Oku
07.12.2025
Yok etmek/Yaratıcılık

Bir yanımda yaratıcılık, bir yanımda yok edicilik. İkisi de çekiştirip duruyor iki kolumdan.

Devamını Oku
04.12.2025
Tiyatro hazinemize yolculuk...

Duvardaki dev afişten fırlayıp kucaklaşacakmışız gibi bana bakan genç kadın, Suna Pekuysal.

Devamını Oku
30.11.2025
Hukuk bitti

Dünkü gazetemizde, “Korkma Biz Kadınız!” başlığını görmek çok hoşuma gitti.

Devamını Oku
27.11.2025
Çocuklar için...

Çocuklarımız için neler neler yapmayız ki...

Devamını Oku
23.11.2025
Grup Yorum’dan mektup var

Ülkemin hapishaneler coğrafyasından sık sık mektup gelir.

Devamını Oku
20.11.2025
BACH, Diyarbakır'da...

Neredeyse 30 yıldır Hakan Erdoğan Prodüksiyon “Bach İstanbul’da” başlığıyla klasik müzik konserleri düzenler.

Devamını Oku
16.11.2025
Oktay Ekinci kitabı

Oktay Ekinci... Bu isim Cumhuriyet okurlarının hiç ama hiç yabancısı değil.

Devamını Oku
13.11.2025
Paris’ten Diyarbakır’a

Paris ve sonbahar.

Devamını Oku
09.11.2025
Her daim muhalif

“Ve sonunda Joan Baez hastalığı yendi, sağlığına kavuştu!”

Devamını Oku
06.11.2025
Susmak onaylamaktır

“Hava kurşun gibi ağır/ Bağır bağır bağırıyorum/ Koşun. Kurşun eritmeye çağırıyorum...”

Devamını Oku
02.11.2025
Küllerden doğan ışık

Cumhuriyetin 102. yıldönümünü dün kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
Bodrum Cup: Kuşaktan kuşağa ileri!

Ege’nin ortasında bir sabah...

Devamını Oku
26.10.2025
Tiyatro sorgulamaktır

Daha 29. Uluslararası İstanbul Festivali başlamamıştı.

Devamını Oku
23.10.2025
Filler ve Karıncalar

Prag Tiyatro Festivali’nden ayağımın tozuyla dönüp tüm gördüklerimi sizinle paylaşmaya hazırlanıyordum ki sevgili arkadaşım Genco Erkal’ın sesi kulağımın dibinde bitiverdi: “Çekya’yı bırak önce Cihangir’e bak!”

Devamını Oku
19.10.2025
Prag’dan sevgiler

Sevgili okurlar Prag’dayım.

Devamını Oku
16.10.2025
Jandarmalı-jandarmasız günler

Sabah 6.30’da kapı tekmeleniyor. Jandarma içeri dalıyor.

Devamını Oku
12.10.2025
Tiyatro ve siyaset

Bu yazının başlığı “Afife Jale Ödül Töreni’nin düşündürdükleri” olacaktı.

Devamını Oku
09.10.2025
Celladına âşık olmak...

Olmayan suçlar... Yazılmayan iddianameler... Yazılıp uygulanmayan kararlar... Ve hukuk ile guguk arasında yaşamaya devam çabası... Tamam yakınmayı bırakıp sadede geliyorum.

Devamını Oku
05.10.2025
Travmalarla yaşamak...

Nasıl yaşamak bu! Kâh gökyüzünde kanat çırpıyoruz kâh en dipsiz kuyuların derinliğinde kayboluyoruz.

Devamını Oku
02.10.2025
Yaşar Kemal’e adanan bayram

26 Eylül’de Ankara’da 93. Dil Bayramı’nı kutladık. Dil Derneği ve Çankaya Belediyesi’nin ortaklaşa etkinliği Yaşar Kemal’e adanmıştı.

Devamını Oku
28.09.2025
Ellerinde Toprak

“Sömürü bir bütündür. Bütün insan değerlerinin sömürülmesiyle, doğa değerlerinin hoyratça sömürülmesi bir arada gidiyor. Türkiye toprakları yıkıma uğratılıyor, hopur ediliyor. Biz Türkiye üstünde mirasyedileriz. Yıkımımızdan Türkiye’nin hiçbir insanı ve doğa değeri kurtulamıyor.”

Devamını Oku
25.09.2025
‘Üç Ayaklı Kedi’ İstanbul’da

İstanbul dolu dizgin.

Devamını Oku
21.09.2025
Nice yıllara Hrant Dink

15 Eylül, arkadaşımız, yoldaşımız, omuzdaşımız, ülkemin en aydın, en dürüst, en yararlı, en barışçı insanlarından Hrant Dink’in yaş günüydü.

Devamını Oku
18.09.2025
Düşme var düşüş var

Bundan önceki yazım şöyle bitiyordu: “Yeryüzü muhteşemdi. Türkiye’nin asla uygarlıktan, yaratıcılıktan, aydınlıktan ve gelecekten vazgeçmeyeceğine dair umutlarımız tazeleniyordu.”

Devamını Oku
07.09.2025
Büyülü aydınlık bir gece

Elbe Nehri’nin kıyısında görkemli mi görkemli o yapı bir mucize gibi yükseliyor.

Devamını Oku
04.09.2025
Hapishane ve ödül: Vicdan ve haysiyet

Hafta içinde hapisteki iki çok değerli insanımıza yine uluslararası ödüller verildi.

Devamını Oku
31.08.2025
Paramparça ve umut

Bunalıyorsunuz, kahroluyorsunuz, her yerde haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diyorsunuz...

Devamını Oku
28.08.2025
Dünyanın sesleri İstanbul’daydı

Bu başlığı yazdım. İstanbul’da bir haftadır süren o muhteşem coşkuyu paylaşacağım diye düşünürken birden bir suçluluk duygusuna kapıldım.

Devamını Oku
24.08.2025
Edremit Kitap Fuarından...

Edremit Kitap Fuarı’ndayım...

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet suç işliyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı suç işliyor.

Devamını Oku
17.08.2025
Tiyatro durakları...

Adaletten eğitime, sağlıktan beslenmeye, her şeyin sahtesine, zehirlisine mahkûm edildiğimiz, yalanlarla kuşatıldığımız şu günlerde kimi alanlarda hakikatle, sahici olanla karşılaşmak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
14.08.2025
Bodrum’un markasına dönüşen bale festivali

Son yıllarda adeta Bodrum’un kültür markasına dönüşen Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nden söz edeceğim.

Devamını Oku
10.08.2025
Algılamanın sınırsızlığı

20. ve 21. yüzyıl tiyatrosuna damgasını vuran dâhi Robert Wilson tedavi olmak istemeyerek New York Long Island’da kurmuş olduğu Watermill Eğitim ve Üretim Merkezi/okul/ müze/kültür merkezinde son ana dek çalışarak 31 Temmuz’da öldü.

Devamını Oku
07.08.2025
Türkiye’nin Aydınlık Yüzü / Belleğimizin Bekçisi: Metin Sözen

Metin Sözen: (24 Mayıs 1936, Harput, Elazığ-31 Temmuz 2025, İstanbul)...

Devamını Oku
03.08.2025
Herkes için sanat: Anadolu Sergileri

Yılın belki de en sıcak gününde deniz kıyılarını bırakıp Milas’ta kapalı bir mekânda bir sergi görmeye gideceğimi söyleseler pek inanmazdım.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir dokunuşa bin ah!

“Ayakucumda deniz, kaynayarak yanan bir zümrüt, sonra mavi, sonra menekşe, ne var ki üzerine tuzla buz edilmiş milyonlarca ayna parçaları yağmış, alev alev yanıyor, çakıyor, çakıntıdan göz alıyor.”

Devamını Oku
27.07.2025
Tüm iyilerin Altan ağabeyi

Altan Öymen aramızdan ayrılıp sonsuzluğa göçerken bile hepimize bir ders verdi...

Devamını Oku
24.07.2025
Bodrum’da doludizgin sanat

Ah bilmez değilim. Bu başlığı okur okumaz delirdiğimi sanacaksınız...

Devamını Oku
20.07.2025
Günler geçerken...

Pınar Kür... Edebiyatımızın cesur kadınlarından biri daha sonsuzluğa göçtü.

Devamını Oku
17.07.2025