Adnan Binyazar

‘Sanatçı sanatçılığını yapsın!’

28 Haziran 2019 Cuma

Sanatçı sanatçılığını yapsın!” sözü, sanatla ilgisi olmayan birinin ağzından çıkmışsa gülünüp geçilir. Önünde ardında vızıldayarak uçuşan bal yapmaz kör arıları sanatçı sayansa söyleyen, gülümsenmeye bile değmez! Her sözcüğüyle doğrudur söz; çünkü sanatından başka bir şey yapmamak sanatçının varoluş nedenidir.
Sanatçı, bir efsane kişisi gibi, yaratıcılık bağışlanan yüce bir yetenekle doğmuştur. Onuru da sanatı gibi yücedir; beklentiyle kimsenin kapısının önünden geçmez. Uzak durur, her çağıranın ardına düşmez. İnsanlığı şiirlerle, anlatılarla, resimlerle, bestelerle aydınlatırken, dilenci, kral ayrımı yapmadan, ürettiklerini değer bilenlere sunar.

Sanatsal algı
Sanatçının, somuttan soyut, soyuttan somut veriler yarattığını tanımlamaya kalkan, ya yapamaz, ya yaptığını sanır, ya da kavramları birbirine karıştırarak belirsizliğe yol açar. Sanat açısından, tanımlama denecek işlemin sınırını çizmek gerekirse belki şöyle bir sonuca varılabilir: Sanat; insanın yaşadıklarını konu edinerek; taşa-toprağa-demire, tahta türü tüm somut maddelerden yansıyan soyut izlenimleri duyumsatıp algıya dönüştürmektir. Bu bağlamda sanatçı, Picasso’nun “Guernica”sında olduğu gibi, toplumca yaşanan acı olaylara gerçeğin aynasını tutar.
Algıları bu bağlamda cana getiren sanatçı, yaratısıyla vardığı soyutlama dünyasının zihinlere kazınmasını sağlayarak ruhlarda yeni bir dünya yaratır. Bunu gerçekleştirmek için renkte renk arayan bir tüp boya, mendil kadar bir bez parçası onun parmak uçlarında hayal edilemeyecek güzelliklere, gerçeklere ulaştırır izleyeni. Bestecinin armonileriyle insan sesleri, kuş cıvıltıları, yaprak ipiltileri o güne değin algılamadıkları güzellikleri duyumsatır sanat eğitimi görenlere. Sanatçının duyumsal dünyasında, görünen değil, görünenden yansıyan öz önemlidir. Sanatçının duygu dünyasında yer bulan kişi, bilir sanatsal olanın, özünde neler barındırdığını...

Sanatçı sorumluluğu
Sanatsal ürünlerin değeri, algılarla kavranır. Ama istese de herkes sanatsal üretimde bulunamaz. Yeteneksiz insan yoktur. Yeteneksiz olduğunu varsayan biri bile, kendini verirse çevresiyle sanatsal bağlantı kurup beğenisini geliştirebilir. Benjamin Franklin insanı, öbür yaratıklardan “araç yapma”sıyla ayırır. İnsan yeter ki okusun, tiyatrolara, sergilere gitsin, sanatsal etkinlikleri izlesin, ilgi alanını genişletip kendini duyarlı kılabilir.
Şu da var ki, kimi kaval öttürecek kadar gelişirken, başka birinin çaldığı piyanonun sesi dünyayı sarar...
Sanatçılar, düşünürler, büyük anlatıcılar her çağda kültürel bir dünya kurarak ırk, din, ülke ayrımı yapmadan insanlığa aydınlığın yolunu göstermişlerdir. Homeros gibi evrensel anlatıcıları, Leonardo da Vinci gibi üretimsel yaratıcılığın her dalında yetenekli bir dahiyi, Ludvig van Beethoven gibi bir besteciyi, dünyaya enerjinin gücünü armağan eden Albert Einstein gibi bilim insanlarını düşünüyorum. Geceyi gündüze katarak evrensel sorumluluk duygularıyla her çağda özgür düşüncenin, irade sağlamlığının, verimli toplum yaratmanın bilinç kaynağı; geçmişte geleceğin güvencesi, umudu oldular.

Sanatçının varlığı
Okullarda bilim-sanat-düşünce eğitimine yer verilseydi, halkın arasından çocuklarını öldürenler, küçücük kızlara tecavüze kalkışanlar, hırsızlar, dolandırıcılar böylesine artar mıydı yurdumuzda?..
Sanatçıların çizdiği yolda gidilmiş olsaydı, toplumlar, savaş çığırtkanlarının kışkırtmalarına kapılıp birbirini boğazlar, insanca yaşamak varken, dünyamızı kan gölüne çevirirler miydi?..    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kent Enstitüleri 26 Nisan 2024
Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları