Çankaya’ya dönün, Çankaya’ya...

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Sanırım doksanlı yıllardaydık. Tam tarihi hatırlamıyorum. Türkiye Cumhuriyeti, sayısız bunalımlarından birini daha yaşıyordu.
Bir akşamüstü, Cağaloğlu’da, Cumhuriyet’in eski binasında, birkaç kişi İlhan Selçuk’un odasında toplanmış
dertleşiyorduk.
Birisi: “Peki, bütün bunları düzeltmeye nereden başlamalı?” diye sordu. İlhan Selçuk, o her zamanki ince bir ironi ile tatlandırılmış bilgeliğinin derinliklerinden kendi yanıtını verdi: “1923’ten başlamalı...
Aradan sanırım otuz yıldan fazla bir zaman geçti, ama bu yanıt güncelliğini ve geçerliliğini ne yazık ki hiç yitirmedi. O zamandan bu yana Türk halkını temsil etme ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetme sorumluluğunu üstlenenlerden neredeyse kimse, “1923’ten başlama” iradesini ve yürekliliğini sergileyemedi. Arada sırada bu iradeyi ve yürekliliği sergileyebilen bir avuç insan da bu “haddini bilmezliğinin” bedelini görmezlikten gelinmekle, dışlanmakla, işinden ve aşından edilmekle, yurdunun vatandaşlığından atılmakla, demir parmaklıkların arkasına tıkılmakla ve nihayet kimi zaman da canıyla ödedi.

Bir kez daha: ‘Tarih’ ve ‘geçmiş’ karmaşası...
Son darbe girişiminden bu yana iki soru, “Buraya nasıl geldik?” ve: “Şimdi ne yapılmalı? Nereden başlamalı?” soruları her gün soruluyor.
Büyük bir şaşkınlık ifadesiyle ve sanki bu sorular ilk kez şimdilerde gündeme gelmişçesine soruluyor.
Bizimkisi gibi geçmişini tarihe dönüştürememiş toplumların belirleyici özelliklerinden biri, yaşamsal ya da ölümcül önem taşıyan sorulardan hemen hiçbirinin yanıtını ararken dönüp tarihlerine bakmamaları, o uçsuz bucaksız zaman denizinden ders almamalarıdır.
Aslında dönüp tarihlerine bakmamakta haklıdırlar da! Çünkü gerçekte tarihleri yoktur. Zira bizimkisi gibi toplumlar, turşu kurma misali, geçmişi devasa zaman kavanozlarına doldurup ağızlarını da sıkıca kapattıktan sonra, kavanozlardaki geçmişin kendiliğinden tarihe dönüşmesini beklerler.
Oysa turşu kurmak bile çok daha fazla bilgi ve çaba gerektirir. Zaman diye adlandırılan olgudan tarih çıkartmanın yolu ise kavanozlarda biriktirilmiş zamanlar arasında bilginin rehberliğinde neden-sonuç ilişkileri kurmaktan, bunun ardından da tarih bilincinin, yani bugün’ü dün’lerin sonucu, yarın’ların da nedeni ve başlangıcı olarak görebilme yetisinden geçer!

Şimdi desem ki: Çankaya’ya dönün!,Kim ne anlar bundan?
Bir zamanlar Ankara’da, Milli Mücadele’nin en bunalımlı günlerini korunaksız Ziraat Okulu’nda geçirdikten sonra bir cumhuriyet kurup Çankaya’daki döküntü bir Bağevi’ne yerleşen muzaffer bir kumandan, 20. yüzyılın mucizeleri arasında yer alacak devrimlerinin dokusunu sonradan Çankaya Köşkü adını alacak olan bu yapıda örmeye başlamıştı.
Adı Mustafa Kemal Atatürk olan bu büyük devrimci 1938’de öldüğünde, henüz on beş yaşında olan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası toplumdaki saygınlığı tavana vurmuştu.
Şimdi yıl 2016 ve bu Cumhuriyet, bin odalı sarayların bile engelleyemediği bir varolma savaşını yaşamakta.
Peki, nereden başlamalı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları